Şaban DÖĞEN |
|
Kâinat kitabını okurken |
Hiç 33. Söz’ü (Sözler) okudunuz mu? Okumuşsanız orada tahkikî iman mertebelerinde nasıl terakki edildiğini bizzat yaşayarak hissetmişsinizdir. Bu Söz’ün sizi kâinat sergisinde gezdirirken, kâinatı bir kitap gibi okuturken bütün hakikî ilimlerin esası, madeni, nuru ve ruhu olan mârifetullahta1 mesafe kaydettirdiğini görmüşsünüzdür. Bu Söz’deki herbir pencere imanı olmayanı Allah’ın izniyle imana getirecek güçte delil ve ispatlarla doludur. Sayfaları çevirdikçe imanı zayıf olanların imanı kuvvetleşir, imanı kavî ve taklidî olanın imanı tahkikî olur, imanı tahkikî olanın imanı genişler, imanı geniş olan bütün güzellik ve mükemmelliklerin kaynağı ve esası olan marifetullâhta terakki etmeye başlar, önüne daha nuranî, daha parlak manzaralar açılır. Onun için, insan “Bir pencere bana kâfi geldi, yeter” diyemez. Çünkü, aklı kanaat etse, hissesini alsa da, kalp de hissesini ister, ruh da hissesini ister, hattâ hayal de o nurdan hissesini isteyecek. Binaenaleyh, herbir pencerenin ayrı ayrı faydaları vardır.2 Yine aynı gözle Haşir Risâlesi diye bilinen Onuncu Söz’e göz attığınızda ise İbni Sina gibi bir dahînin, “Akıl bu meseleye yol bulamaz. Naklî bir meseledir. İman ederiz” dediği öldükten sonra dirilişin çocukların dahi anlayabileceği bir tarzda ispat edildiğine şahit olur; ahirete gitmiş, Cenneti gezmiş, görmüş, nehirlerinden su içmiş, meyvelerinden koparıp yemişcesine lezzet alırsınız. Tahkikî imanla kâinat kitabının sayfaları arasında dolaşmaya devam ettiğinizde insanı ürküten, korkutan, dehşet saçan geçmiş ve gelecek zamanların birdenbire aydınlandığını görür, bütün o dost ve sevdiklerinizi yiyip bitiren, çürütüp mahveden o korkunç mezaristanın bir mezarlık değil nuranî bir âleme dönüştüğünü hisseder; onların sevinç, neşe ve keyf içerisinde yaşadıklarını müşahede edersiniz. Herbiri aydınlık bir bekleme salonundadırlar. Sinema perdelerinin değişmesi gibi o güzelim Cennet bahçelerini sabır ve sevinç içerisinde seyrettiklerine şahit olursunuz. O zaman değil kendinizi yiyip bitirmek, üzüntüden çıldıracak hâle gelmek, aksine imanımızın kuvvetine göre Cennetin bir nev'î mânevî lezzetini dünyada dahi tatmaya başlarsınız. Gelecek zaman da yine o tahkikî imanla ürküten, korkutan, dehşetli bir âlem olmaktan çıkar, ebedî bir âlemde inciden, elmastan, altından, yakuttan, zümrütten saraylarda bin bir çeşit nimetlerle dolu ziyafet sofralarına sevk edilmekte olduklarını iman sinemasıyla görmeye başlar, bir “Oh!” çeker, kendinizin de bir gün onların yanına gideceğini düşünerek rahatlar, mutluluk duyar, derecenize göre baki âlemin bir nev'î lezzetini hissedebilir, “Hakikî ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile” olabileceğini yakından anlarsınız. Tahkikî imanla yolculuk ne güzel!
Dipnotlar:
1. Sözler, s. 631. 25.05.2009 E-Posta: [email protected] |