Ali FERŞADOĞLU |
|
Güzellikleri paylaşıp, problemlerimizi birlikte çözelim! |
İnsanlığın en eski ve en mukaddes müesseselerinden birisi ailedir. Ferdin mutluluğu, toplumun huzuru, ailenin sağlam temeller üzerine bina edilmesine bağlı. Fert, ilk, en isabetli ve kalıcı terbiyeyi ailede alır. Duyguları orada inkişaf eder, güzel hasletleri orada gelişir. En gelişmiş teknik ve teknolojik harikalarla donatılmış başka hiçbir müessese aileden alınanı veremez. Çocuk yaş iken eğilir, eğitilir. Çünkü o, hamur gibidir. Bilhassa ebeveyn ile âilenin diğer ferdleri ona istediği şekli verebilir. Çocuk fotoğraf makinesi gibidir; ne görürse hafızasına alır. Çocuk, muhteşem bir ses kayıt cihazıdır. Ne işitirse, onu arşivler. Bugünün çocuğu, yarının annesi, babası, amcası, halası, dayısı, teyzesidir... Çocuğun ilk, en büyük, en tesirli hocası annesidir. Zirâ o, topluma en mükemmel insanları yetiştiren bir mürebbiyedir. Evin direği babadır. Ne ki, sefih medeniyet, yani, ateist pozitivizmin gayr-i meşrû çocuğu feminizm ve egoizm; günümüzde kadını, anneyi sokağa atmış. Özellikle “çalışma hürriyeti, üretime katkı” adı altında, kadını ekonominin acımasız, öğütücü çarkları arasına itmiş. Babayı da sanayinin ve teknolojinin yeni ürünleri peşinde koşturuyor. Çocuklarıyla ilgilenecek zamanları yok! Çocuk evde yalnız veya bakıcıların elinde kalmış. Kimi zaman çocuklar, aile yuvalarını terk ediyor. Yuva ve problemli ailelerde kimi çocuklar zamanla uyuşturucu, hırsızlık, alkol, fuhuş mafyasının tuzağına düşüyor. Kötü alışkanlıklar bağımlısı olabiliyor. Hastane, hapishane, tımarhane, benzeri yerlere düşenlerin, “anne sevgisi ve aile terbiyesinden mahrum” olarak yetiştiklerini veya ailenin mânevî hayattan uzak kaldıklarından birer potansiyel canavarcıklar olduklarını araştırmalar ortaya koyuyor. Günümüzde aile müessesesi büyük bir sarsıntı geçiriyor. Sefih medeniyet nefsi arzu ve istekleri başıboş bırakmış. Egoizm ve hedonizmi (zevk ve lezzetkolikliği) palazlandırmış. Maneviyatsızlık; sabırsızlık, kanaatsizlik, saygı ve paylaşımı yok ediyor. Eşleri biribirine tahammülsüz kılıyor… Bu boşanma furyasına dönüşüyor. Bu hal, ferdi mutsuz, aileyi perişan ederek çökertmiş, toplumu ise huzursuzluğun anaforuna atmış. Ne yazık ki, bu hastalıklarını kitle iletişim vasıtaları, özellikle gazete, dergi, televizyon, sinema ve internet eliyle İslâm âlemine de lanse ederek özendirmeye çalışıyor. İnsanlığın en sağlam kalesi, sığınağı ailedir. Sağlıklı ve dengeli bir aile yuvası kurup devam ettirmek için kametimiz miktarınca mesuliyetlerimiz, vazifelerimiz var. Kimse bundan kaçınamaz. Savaş kaçkınları, vatan hainidir. Kur’ân, millet, vatan ve aile müessesesi için cihad etmemek; savaş kaçkınından daha beter bir ihanet değil mi? Şu halde birlikte mücahede etmeli, yardımlaşmalıyız… Aile hayatı ile ilgili güzellikleri paylaşalım. Eşler, akrabalar arası problemleri birlikte çözelim. Meselâ, isabetli veya isabetsiz bir nişanlılık, evlilik dolayısıyla başınızdan geçen enteresan, çarpıcı tecrübenizi… Ve, “Şimdiki aklım olsaydı, evlilik konusunda şöyle davranırdım…” Veya “Ailem, büyüklerim beni uyardı, bugünkü bakış açısına sahip olsaydım, duygularıma mağlûp olmamalıydım…” şeklindeki düşüncelerinizi… Veya, “Eşimi şu özelliklerinden dolayı tercih ettim, ama, sonuç öyle çıkmadı…” gibi ve benzeri hatıralarınızı… Evlenecek gençlere tavsiyelerinizi, uyarılarınızı, öğütlerinizi de... Soru, değerlendirme ve anekdotlarınızı bekliyoruz. İsminizi açıkça yazmakta bir mahzur görüyorsanız, müstear isimle de, isim vermeden de yazabilirsiniz… 25.05.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |