Ali FERŞADOĞLU |
|
Sevgi ve aşk nasıl oluşur? |
Sevgi, aşk ve şefkat güçlü duygularımızdandır. 80 yaşındaki bir annenin, yağmurlu ve soğuk havada dışarı çıkmaya hazırlanan 60 yaşındaki sakallı çocuğuna “Aman yavrum; paltonu giy, üşütürsün; şemsiyeni al, ıslanırsın; karşıdan karşıya geçerken dikkat et!” diye nasihat edecek kadar… Dağları bile deldiren sevgi, aşk nedir ve nasıl oluşur? Kalpten çıkan elektrik, elektromanyetik dalga ve duygu enerjilerinin etkileri pozitif veya negatif yönden işlettirilir. İnsan, zihin/beyin ve zekâ dalgalarını birleştirip odaklaştırdığı şeyi sever. Duygu yoğunluğuna göre bir şeye meylederiz. Bu meyil sevgidir. Ve basamak basamak yükselir, şiddet peyda eder, tutku hâlini alırsa o aşktır. Yani, sevginin kaynama derecesidir. Şöyle de târif edilmiştir: Meylin iki katı ihtiyaç; ihtiyacın iki katı aşktır. Aşkın iki katı ise incizap; cezbeye (çekim alanına) kapılmaktır. Eğer çekim, Hakk’a yönlendirilirse, İlahî aşk olur.1 Kişi niyetini, duygularını değiştirdiğinde, otomatik olarak kalpten beyine giden sinir uyarılarının durumu, kalitesi ve aktivitesi de buna paralel olarak değişir. Yani, eğer psikofizyolojik durumumuz, olumlu ve dengeli ise, kalbin HRV ritimleri de, buna paralel olarak âhenkli olur. Sonuçta beyindeki elektrik, biyoelektromanyetik faaliyetler, kalpte oluşan bu uyum ve dengeye tabi (senkronize) olmakta; olumsuz ise, sonuç da negatif çıkmaktadır. Niyet ve faaliyetlerimizi akıl, kalp ve vicdan gibi duygularımızın kontrolüne verebilir, şuurumuzu onlar üzerinde yoğunlaştırdığımız nispette duygularımızı geliştiririz. Sevgi de bunların başında gelir. Elbette sonsuz sevgi potansiyeline sahip olan kalp, fani, basit, solan, yok olmaya mahkûm nesnelere razı olmaz. Bütün gücüyle “sonsuzluk” isteyen kalbimizi sonlu ve tükenici olan yiyecek, içecek, mal-mülk, şan-şöhret, para, dünyevî makamlar ve mecâzî aşklar (sevgililere Allah hesabına olmayan sevgi) gibi şeylerle doyurup tatmin edemeyiz. Bütün sevgimizi, yalnızca fani bir sevgiliye yönlendiremeyiz. Başta ruhumuzu, kendimizi, anne babamızı, eşimizi, çoluk çocuğumuzu, akrabalarımızı ve sâir insanları severiz. Güzel şeyleri, hayvanları, türlü yiyecek-içecek, bitki ve giyecekleri, manzaraları, diğer bütün varlıkları severiz. Sevgi aynı zamanda bizi birbirimizle kaynaştırır. Gayrimeşrû bir sevgi kalp kırıklıklarına, kalpte fay hatlarının oluşmasına, bu da ruhî depremlere yol açar. Çünkü sevdiğimiz şey, ya bizi tanımaz, Allahaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya da sevgimiz için bizi tahkir eder, aşağılar. Mecâzî aşklarda sevgililerin aşklarından şikâyet etmelerinin sebebi; sevdikleri şeyler ya onları tanımıyor, ya tahkir ediyor veya refakat etmiyor, ayrılıyor. Eğer kalbinizdeki fırtınaları dindiremezseniz, toplumun kalbi olan aile yuvasındaki fırtınalar zamanla kasırgalara dönüşür. Huzurlu ve mutlu bir aile hayatı kurup sürmek isteyen; kalp, akıl ve hayal kuvvetlerini ibadetle meşgul etmeli.2 Çünkü kalbî amellerin güneşi de imandır.3 Sevginin aynı zamanda psikososyal bir güç kaynağı, bir kaynaştırıcı olduğu şöyle beyan edilir: Allah’a iman edenler, Allah’a olan sevgileri cihetiyle daha kuvvetlidir.4
Dipnotlar: 1. Sünûhât, s. 35.; 2. Mesnevîi Nuriye, s. 291-292.; 3. İşârâtü’l İ’câz, s. 32.; 4. Kur’ân, Bakara, 165. 16.05.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |