Faruk ÇAKIR |
|
Önce ilâç, sonra hastalık mı? |
Bir nefes sıhhatin, cihana bedel olduğunu kabul ederiz; ama sıhhatimizi korumak için yeterince gayret sarfetmeyiz. ‘Sağlıklı yaşam için yürüyüş’ tavsiye eden bazı uzmanlar da nedense aynı hassasiyeti sigara ve alkollü içkiler karşısında göstermezler. Bu konudaki ihmaller neticede birikir ve önce sağlık, sonra para ve daha sonra da ‘aklımızı’ kaybederiz. Halkın sağlığını korumakla görevli olan ‘devlet’in, uzun yıllar sigara ve alkollü içki üretmesi bu çelişkinin müşahhaslaşmış hâli değil miydi? Nitekim, sigara ve alkollü içkilerden güya ‘kâr’ elde eden devlet; bu kârın belki de on katını aynı sebeple hastalanmış insanların tedavisi için harcamak durumunda kalıyor. Menhus bir kâr için yapılan üretim, neticesi itibarıyla maddî zararlara da sebep oluyor. Dönem dönem bazı hastalıkların çoğalması da sağlık sektörünün işleyişiyle ilgili şüphelere sebep oluyor. AIDS gibi kalıcı problemlerin devam etmesi yanında, kuş gribi, domuz gribi gibi salgın hastalıkların bir anda ortaya çıkması ilâç firmalarına duyulan itimadı sarsıyor. İlâç şirketlerinin insanların sağlığından çok, ‘pazar payları’na önem verdikleri iddiâ ediliyor ki, bu iddianın taraftar bulması da işin tuzu biberi oluyor. Bazı firmaların doktorlara ‘yazdıkları ilâç miktarına göre tatil hediye etmesi’ dile getirilen şüpheleri kuvvetlendiriyor. Ekonomide dalgalanmalar sürerken, patlak veren ‘domuz gribi’ sebebiyle bazı ilâç firmaları ve ‘marka üreticileri’nin borsa değerinin tavan yapması buna delil. Amerikalı ünlü bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Leonard Horowitz’e göre ‘domuz gribi’nin sebebi; bir ilâç firmasının araştırma yaparken ürettiği ‘melez virüs’müş. Bu iddiasına delil olarak da, şirket(ler)in ilâç stok anlaşmalarının sona erdiği bir dönemde salgının ortaya çıkışını gösteriyor. İstanbul Tabibler Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen de, ilâç üreticilerinin insan sağlığıyla ilgilenmediklerini ve bunu da silâh üretcilerine benzettiklerini hatırlatıp şöyle demiş: “Onlar sadece kendi yeni çıkarttıkları ilâca ne kadar geniş bir pazar bulacaklarıyla ilgililer.” (Cumhuriyet Dergi, 10 Mayıs 2009) İÜ Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Şadi Yenen ise şöyle konuşmuş: “Eğer bir ülkede sağlıklı yaşamanın insanın temel hakkı olduğu ve sağlık hizmetlerini insanlara parasız ve temel ihtiyaçları çerçevesinde sunulması gerektiği politik olarak bir iradeyle şekillenmemişse, en etkili ilâcı, en etkili aşıyı da bulsanız yoksul kesimler bunu kullanamayacaktır. Çözümü eczane rafındaki ilâçta veya aşıda aramaktan öte böyle bir perspektiften bakmak gerekir.” (agg.) Anlaşılıyor ki, sağlık politikalarını şekillendirirken, ilâç firmalarının tuzaklarına da düşmemek lâzım. En kötüsü de ilâç firmalarının da silâh firmaları gibi davranması. Önce ilâç, sonra ona uygun hastalık icad etmek de kapitalizmin insanlığa bir hediyesi midir? 16.05.2009 E-Posta: [email protected] |