Robert MİRANDA |
|
Bir zihni İslâma uyandırmak |
Tam bir Katolik olarak yetiştirildim ve çocukluğumda Katolik okullara ve kiliselere gönderildim. Yeni bir inanca geçmek her zaman kolay bir süreç olamayabiliyor. Yeni Müslüman olmuş bireylerin karşılaştıkları zorluklar çoğunlukla aile ve arkadaş çevresiyle ilgili oluyor. Benim için ise çok şükür böyle bir sorun olmadı ve din değiştirmem ailem ve arkadaşlarım tarafından kolaylıkla kabullenildi. Ancak tabiî ki benim durumum bir istis- nadır. Yeni Müslüman olan bir çok Amerikalı için en zor şey bu kararlarını İslâm’ı hiç tanımayan aile ve arkadaşlarına açıklamaya ve anlatmaya çalışmaktır. İslâm’a yeni girmiş bir çok Müslüman aile ve arkadaşlarına bunu anlatma konusunda çetin bir mücadele vermektedir ancak bir çok yakınları halen İslâm’ı seçmelerini kabullenmemektedir. İnşallah, Allah bu gibilerinin kalplerini yumuşatır. Geçenlerde, erkek akrabalarımdan biri bana Müslüman kadınlarla ilgili bir soru yöneltti. Bu akrabam bana, “Neden Müslüman erkekler kadınlarına baskı yapıyorlar?” diye sordu. Önce bu soru üzerinde bir süre düşündüm daha sonra da ona hiç Kur’ân-ı Kerim’i okuyup okumadığını sordum. O da bana “Hayır” diye cevap verdi. Bu cevabı beni şaşırtmamıştı. Bence kendisinden oturup benimle bir fincan kahve içmesini ve bu konu hakkında sohbet etmemizi rica ettim. Sohbete başlamadan önce ona kısaca İslâmiyet’in temel prensiplerinden bahsettim. Daha sonra ise onun sorduğu soruya gelerek özetle Müslüman erkeklerin kadınları üzerinde hakimiyet kurmadıklarını ve baskı yapmadıklarını söyledim. Ona, İslâm’ın erkeklere daima meseleleri kadınlarıyla tartışmalarını ve danışmalarını öğütlediğini ve aileyi ilgilendirecek önemli bir karar alacakları zaman herkesin mutabık olduğu bir konsensüs üzerinde karara varmaları gerektiğini tavsiye ettiğini anlattım. Ayrıca, “İslam for Today” adlı web sitesi için yazılar yazan serbest gazeteci Anayat Durrani’nin bir makalesine göre, Batı toplumunda İslâmiyeti seçenlerin büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu da sözlerime ekledim. Bu akrabama, ‘Eğer kadınlar İslâmiyet’te baskı hissetselerde bu kadar çok kadın İslâmiyet’i seçer miydi?’ diye sordum. “Müşrikler istemeseler de dînini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidâyet ve hak ile gönderen O’dur.” (Kur’ân, 61:9) Diyebilirim ki, konuşmalarım bu akrabamı rahatsız etmeye başlamıştı, utancından yüzünün kırmızılaştığını fark ettim. Sözlerim karşısında tek kelime bile cevap vermedi ve gitmek için hazırlandığını fark ettim. O kalkmadan önce ısrarla, bana Kur’ân-ı Kerim’de Müslüman erkeklerin kadınları üzerinde baskı kurmasına izin veren yahut onları buna sürükleyen tek bir âyet göstermesini istedim. Tabiî ki gösteremedi. Gösteremezdi çünkü bu söylediklerinin sadece İslâm karşıtı Amerikan medyasının insanlara enjekte etmek istediği İslâm hakkında uydurulmuş yalan yanlış bilgilerin ve mitlerin bir tekrarı olduğunu biliyordu. Sözlerim bunlarla da bitmedi. Ona 1960’lı yıllara kadar Batı toplumlarında -her ne kadar seküler de olsalar- kadınlara tam bir eşitlik ve haklar sağlamadıklarının belgeleriyle ortada olduğunu hatırlattım. Gerçekte, Batı toplumlarında miras ve mülk edinme hakkı bile kadınlara ancak 1930’lu yıllarda verilebilmiştir. Bir çok ülkede de yine 1930’larda kadınlar ancak seçme hakkını kazanabildi. Yani Batıda kadınlar, İslâmiyet’in asırlar önce kadınlara verdiği haklar için, oldukça çetin mücadeleler vermiştir. İslâmiyet ekmel bir din olarak kadınların toplum içindeki statülerini oldukça yükseltmiş ve onlara modern dünyanın asırlar sonra ancak tanıyabildiği bir çok haklar kazandırmıştır. İslâmiyet ise bugün bile kadınlara Batıdakilere göre daha çok şeyler vaad etmektedir: Vakar, haysiyet, saygınlık ve koruma, hayatının bütün anlarında ve safhalarında, doğumundan ölümüne kadar tam anlamıyla tanınma ve itibar görme, dengeyi sağlama ve manevî, entelektüel, fiziksel ve duygusal ihtiyaç ve gelişimini sağlayacak bütün fırsatları tanımıştır. Bir çok kadın için İslâmiyete sığınmak, Batı medeniyetinin istismarı ve suistimalinden kurtulmanın yegâne çaresidir. Peki akrabam bu dediklerime kalpten inanıp, kabul etti mi? Bunu da ancak zaman gösterebilir.
Tercüme: Umut Yavuz 27.05.2009 E-Posta: [email protected] |