Faruk ÇAKIR |
|
27 Mayıs zulmü unutulmaz |
Darbeler sürecini başlatan 27 Mayıs 1960’daki ‘kanlı darbe’nin sebep olduğu yaraları hâlâ sarabilmiş değiliz. 1960’daki ihtilâl, sonraki ihtilâllere de zemin hazırlamış ve neredeyse her 10 yılda bir ‘darbe’ yapılması alışkanlık haline gelmiştir. En münafıkane darbe 12 Eylül 1980 darbesi olmakla beraber, 27 Mayıs darbesi de ‘ilk ve örnek’ olması bakımından göz ardı edilmemelidir. Genç nesillerin, 1960 darbesi sonrasında nelerin yaşandığını tam olarak bilmesi kolay değil. Çünkü bu darbe ve sonraki darbeler, bilerek ya da bilmeyerek unutturulmak isteniyor. Unutulması bir yönüyle iyidir, fakat bu ‘unutulma’nın ‘yok sayılma’ şeklinde olmasına itiraz etmek gerek. Elbette geçmişe takılıp kalmak, devamlı sûrette yapılan ‘kötülük’leri hatırlamak fayda vermez. Ama ibret ve tedbir almak için, ihtilâller sonrası nelerin yaşandığını bilmekte fayda var. Meselâ, 12 Eylül ihtilâlini savunanların bazıları, güya bu darbeyi ‘kansız darbe’ olarak isimlendirir. Onlara göre 12 Eylül 1980’de herhangi bir siyasetçi, bakan vs. idam edilmediği için bu darbe ‘kansız’dır. Oysa bu değerlendirme kökten yanlış ve yanıltıcı bir değerlendirmedir. Evet, 12 Eylül sonrası herhangi bir siyasetçi idam edilmedi; ama ihtilâlin öncesinde, ihtilâle zemin hazırlamak için binlerce gencin kanının akmasını hesaba katmak gerekmez mi? İhtilâller sonrası siyaset kurumu kökten katledildi, dağıtıldı ve zayıflatıldı. Öyle ki, bu ihtilâlden sonra geçen bunca zamana rağmen siyaset toparlanamadı, kurulan tuzakların bozulması zaman aldı ve almaya da devam ediyor. 27 Mayıs’da yaşananları, milletin helâl reyleriyle tek başına iktidara gelen Demokratları, onlara yapılan haksızlığı, adaletsizliği, zulümleri unutamayız. 27 Mayıs ihtilâli sadece 3 vatan evlâdını idam etmekle kalmamış, topyekûn ‘demokratlar’ı mahkûm etmeye çalışmış ve yapabildiği kadar da bunu yapmıştır. Şahitleri hayattadır; ihtilâl sonrası estirilen hava sebebiyle DP mensupları—oy veren vatandaşa kadar—sürekli aşağılanmış, ‘düşük’ diye hitap edilmiş ve ‘idam’la korkutulmuştur. DP mensuplarının tutulduğu ve yargılandığı Yassıada süreci ise tam anlamıyla bir faciadır. Başta ‘İslâm kahramanı’ Başbakan Adnan Menderes olmak üzere bütün DP mensupları akla ve hayale gelmeyen metodlarla işkenceye, aşağılanmaya ve hakarete maruz bırakılmıştır. Yassıada’da yaşananları ‘demokrat gençler’e tam olarak anlatmak durumundayız. Bu konuda yazılan kitaplar ve anlatılan hatıralar derli toplu olarak gençlerin hizmetine sunulmalıdır. 27 Mayıs sonrası tutuklanan ve Yassıada’da yargılanan tek kadın milletvekili olan Prof. Dr. Nuriye Pınar Erdem ‘facia’yı şöyle anlatmış: “Yassıada Mahkemeleri faciaydı. Hepimizi erkenden (hücrele-rimizden/odalarımızdan) çıkarıp güneşin altında, ayakta bekletiyorlardı. Mahkeme salonuna kadar yavaş yavaş alınıyorduk. Bu arada etraftakiler bizi yuhalıyordu. Elleri tetikte olan askerler bizi izliyordu. (...) Mektuplarımızı 6 satırla sınırlamak zorundaydık. Ben 6.5 satır yazınca nöbetçi subay suratıma fırlatttı.” (Haber Turk g., 26 Mayıs 2009) Millete hizmet yolunda şehadet şerbetini içen merhum demokrat siyasetçilere bu vesile ile Allah’tan (cc) rahmet ve mağfiret dilerken, aynı zamanda “Zalimler için yaşasın Cehennem” diyoruz. Âmin. 27.05.2009 E-Posta: [email protected] |