Faruk ÇAKIR |
|
Gençlere yardım eli |
Hep söylüyoruz, gündeme geldiği için tekrarlamakta mahzur yok: Türkiye’yi idare edenler, ‘gençleri bataklıktan kurtarmak’ iddiasında samimî iseler, ‘Kim ne der?’ endişesine kapılmadan ‘kalplere yasakçı koyma yolu’nu tercih etmek zorundadırlar. Bakınız, gençliğin içine sürüklendiği problemleri görmezden gelmek, inkâr etmek ya da yok saymak mümkün değildir. Hemen her kesime mensup ilim adamları ya da uzmanlar, değerlendirmeleri farklı da olsa gençliğin bir bunalıma sürüklendiği noktasında birleşiyorlar. Gençlerin sürüklendiği bunalımı en iyi görenler de eğitim sisteminin içinde olan öğretmen ya da diğer yöneticilerdir. İlk okuldan başlamak üzere, üniversitelere kadar bütün eğitim sistemi bunun sancılarını çekiyor. Hangi öğretmenle konuşsanız hangi idareciye kulak verseniz: öğrencilerin içine düştüğü ya da düşürüldüğü bunalımdan yana şikâyetçidirler. Çoğu zaman bu konuda yaşanan üzücü hadiselerin, gazete sayfalarını süslediğine şahit oluyoruz. En akla gelmedik yanlışlar, en hayale gelmeyen hadiseler okullarımızda, sınıflarımızda cereyan ediyor. “Hayır, eğitimde böyle bir sıkıntı yok. Her şey güllük gülistanlık” diyebilen var mı? Yaşanan sıkıntıları sıralamak mümkün, ama gerekli mi? Bilhassa liselerde okuyan öğrenciler, öğretmenlerine ‘kök’ söktürüyor. Sınıfta kalma, okuldan atılma ya da benzeri korkuları da olmayan öğrencilerin, öğretmenlerinin ikazlarına kulak asması kolay mı? Tabiî ki akla hemen ‘zor uygulama’lar gelmemeli. Yani, yanlış yapan öğrencinin okuldan uzaklaştırılması ya da ağır cezalarla cezalandırılması gerektiğini söylemiyoruz. O yol çare olsaydı, iş bu noktalara gelmezdi. Çünkü zaten geçmiş yıllarda öğrencileri ikna edici, onların kalplerine hükmeden bir sistem ortaya konulamadığı için iş bugünkü şikâyet edilen noktalara geldi. Uzun sözü bırakıp, Türkiye’yi idare edenlerin de bildiğini düşündüğümüz çareleri hatırlatalım: Gençleri, şikâyet edilen bataklıktan kurtarabilmek için din eğitimini dışlamayan bir eğitim sistemi tercih edilmelidir. Bu da, sözde değil özde ‘din sevgisi’ ile mümkün olabilir. Herhangi bir lisede namaz kılan öğrenciler var diye ‘soruşturma’ açarak ya da açtırarak bunu temin edemeyiz. Velev ki o soruşturmadan olumsuz bir netice açıkmasın! Ayrıca, gençliğin şikâyet edilen bataklığa nasıl sürüklendiğinin de tesbit edilmesi lâzım. Bu noktada, müstehcen yayın ve reklâmları da göz ardı edemeyiz. Kimse ‘doğrudan ilgisi yok’ demesin; alkollü içki reklâmlarının gençlerin bu bataklığa sürüklenmesinde önemli bir payı var. Alkollü içki içmeyi ‘normal’ gibi gösteren ve hatta teşvik eden “Gel de içme!” diyen ilânlar, reklâmlar ‘büyük gazete’lerde tam sayfa yer almaya devam ediyor. Bir yandan ‘kötülüklerin anası’nı teşvik etmek, öte yandan da bunun doğurduğu neticelerden şikâyetçi olmak çelişkinin tâ kendisi olmaz mı? Gençlere iyi niyetle ve şefkatle el uzatalım, onları ‘manevî boşluk’tan kurtaralım... 21.05.2009 E-Posta: [email protected] |