H. İbrahim CAN |
|
Amerika’nın İsrail politikası değişebilir mi? |
İsrail-Filistin çatışmasında çözümün anahtarının Obama’nın elinde olduğunu bütün dünya biliyor. Filistinliler dahil olmak üzere, Müslüman ülkeler Obama’nın bu konudaki kadim Amerikan politikasını değiştireceğini, İsrail’e mesafe koyup, baskı yaparak iki devletli çözümü kabul ettireceğini umut ediyor ve bekliyor. Ama Washington’da Netanyahu ile Obama arasında yapılan görüşme pek umut vaat etmiyor. Aslında Obama’nın göreve gelişinden bugüne kadar bu konuda yaptıklarını değerlendirenlere göre; bu konuda verdiği işaretler kafa karıştırıcı. Kuzey İrlanda sorununu çözen tecrübeli George J. Mitchell’i özel temsilci olarak bölgeye göndermesi bu konudaki kararlılığının göstergesi olarak görülüyor. Nitekim Micthell, Hamas’ın da görüşmelere dahil edilmesi için yollar aradığını ima eden konuşmalar yapmaya başladı. Aynı olumlu gösterge Filistinlilere hareket alanı açmak için Filistin ve İsrailli yetkililerle çalışmış olan General James L. Jones’ı ulusal güvenlik danışmanlığına atamasında da görülüyor. Ancak öbür yandan Hamas’la doğrudan temas içinde olduğunu öğrendiği Robert Malley’i seçim kampanyası danışmanlığından alması, İsrail’i sık sık eleştiren eski ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski ile yollarını ayırması olumsuz işaretlerden. Biz ise olumlu düşünenlerin yanılacağı kanaatindeyiz. Yahudi lobilerinin egemen olduğu Washington’da Obama’nın İsrail’in kendi çıkarları doğrultusunda kabul etmeyeceği hiçbir kararı alamayacağını düşünmek aşırı iyimserlik olur. Zaten Netanyahu bu görüşmede Obama’nın istediği iki konuda olumlu cevap vermedi: Bağımsız Filistin devleti ve yeni yerleşim yerleri kurulması planının dondurulması. Bağımsız Filistin yerine, “hemen barış görüşmelerine başlamayı, Filistinlilerle barış içinde yaşamayı ve İsrail’i tehlikeye sokacak bazı yetkileri olmaksızın kendi kendilerini yönetmelerine imkân sağlamayı” önerdi. Yani bu görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmadı. Peki bağımsız bir Filistin devletini kabul etmek İsrail’in aleyhine midir? Aslında kendi sınırları içinde vatandaşlarının huzur ve güven içinde yaşamasını isteyen, komşularıyla iyi ilişkiler içinde olan ve sürekli teyakkuz halinden kurtulmak isteyen bir İsrail’in, Filistinle sorunlarını çözmesi gerektiğini bildiğinden eminiz. Ancak mesele mevcut hale razı olmamaktan kaynaklanıyor. Kudüs’ün tamamını sahiplenmek, işgal ettiği topraklarda yeni yerleşim yerleri kurarak, sınırlarını fiilen genişletmek istiyor İsrail. Halbuki bir barış anlaşmasının temelinde İsrail’in bu haksız ve adaletsiz politikalarından vazgeçmesi yatacak. Bu yüzden İsrail barış istemiyor. Henüz değil. Obama yönetiminin bu konuda –verdiği görüntünün aksine- İsrail’e yönelik politikalarını değiştirmeyeceğini Başkan Yardımcısı Joe Biden daha geçen hafta açıkladı. Washington Convention Center’da toplanan 6500 kişiye hitap eden Biden şunları söylediğinde müthiş alkış aldı: “Duyduğunuz tüm değişim lâflarına karşın, devam eden, değişmeyecek olan bir temel prensip var: İsrail devletinin sulh ve güvenliği konusundaki taahhüdümüz.” Bu çerçevede Obama’nın şimdilik İsrail’in yeni yerleşim yerleri kurmayı askıya almasını sağlayarak işe başlayacağını, Kahire konuşmasında politikasının ipuçlarını vereceğini düşünüyoruz. Ürdün Kralı Abdullah’ın Obama ile 1957 durumuna dönmeyi içeren bir barış planı üzerinde görüştüklerini söylemesine rağmen, İsrail’in bunu kabul edeceğini sanmıyoruz. İsrail Çevre Bakanı Gilad Erdan, Amerika’nın baskıları sorulduğunda “İsrail, Obama’dan emir almaz” diyerek gerçek durumu net olarak ortaya koymuştu. Yine de Obama’nın bu sorunu çözme konusunda samimî olmasını diliyor ve hükümetimizin bu konuda aktif katılımı ve proaktif çabalarını sürdürmesini, bu konuda politikaları güven vermeyen Mısır’a meydanı bırakmamasını bekliyoruz. 21.05.2009 E-Posta: [email protected] |