H. İbrahim CAN |
|
“İstihbarat kıskançlığı”na müsteşarlık çözümü! |
Terörle mücadele alanında strateji üretilmesi ve ilgili kurumlar arasında koordinasyon sağlanmasını Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına ilişkin kanun tasarısı hazır. Görünen o ki, hükümet çok fazla tartışmadan bu tasarıyı kanunlaştırmak istiyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, tasarının gerekçesini iki cümle ile özetledi: “İstihbarat birimlerinin biraz kıskançlığı var. İstihbarat birimlerini biraz birbirlerine yakınlaştıracağız.” Tasarının gerekçesinde ise bu müsteşarlığa hem terörle mücadelede İçişleri Bakanlığı ile diğer kurumların (Genel Kurmay ve MİT mi?) arasında koordinasyon sağlamak, hem de bu alanda uluslar arası işbirliğini sağlamak olarak açıklanıyor. Terörle ülke içinde ve ülke dışında mücadele konusunda yeni stratejiler, yeni planlama ve tedbirler geliştirerek karar vericilere sunmak için bu kuruma ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Türkiye’nin yaklaşık otuz yıldır akut halde bulunan Kürt sorununa ilişkin sağlıklı bir inceleme, sorunun kökenine inme, sebeplerini ve çözüm yollarını belirleme, bu belirlenen politika çerçevesinde stratejiler oluşturma ve bunlara gerekli kaynakları ve siyasal iradeyi sağlayarak uygulama koyma konusunda bir yetersizlik bulunduğu bir gerçek. Ama bu Müsteşarlığın böyle bir görevi yerine getirebileceği kuşkulu. İlginç olan ise; Kanun tasarısında Müsteşarlığın operasyon yetkisinin olmadığının açıkça vurgulanması. Peki ne yapacak bu Müsteşarlık? Hangi boşluğu dolduracak? Bakanın ifadesiyle istihbarat kıskançlığı önlenebilecek mi? Bir güvenlik kurumu diğerinden niye istihbarat saklar? Bunda başarıyı sahiplenmek, daha çok hizmet eden olmak arzusunun yanında, bir ölçüde güvensizlik havasının da payı yok mu? Ergenekon dosyasını hatırlayın. Hangi kurumların birbirini ne zaman bilgilendirdiğini, bilgilendirilen kurumların ne zaman harekete geçtiğini bir düşünün. İstihbarat Değerlendirme Merkezine bütün birimlerden “stratejik istihbarat” iletilmesi ve bu merkezin bu istihbaratları değerlendirerek politika ve strateji geliştirilmesi, ayrıca istihbaratı ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaştırması planlanıyor. Peki stratejik istihbaratın tanımı ve sınırlarını kim belirleyecek? Kendi faaliyetleri çerçevesinde bir istihbarat elde eden kurum, bu istihbaratı “stratejik” olarak görmezse ne olacak? Bütün bu sorular ve belirsizliklerden daha da önemlisi; Genel Kurmay, Jandarma ve MİT’in bu kuruma ne kadar katkıda bulunacakları hususudur. Sivil bir müsteşarın yönetimindeki bu kuruma sözü edilen kurumların verecekleri önem, gösterecekleri ilgi ve birlikte çalışma arzusu, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının konumunu ve geleceğini belirleyecektir. Bu müsteşarlığın kurulmasının altında yatan sebepler konusunda muhtelif rivayetler var. Genel Kurmayın terörle mücadelede sivil bir makamın sorumluluğu üstlenmesini istediği, Emniyetin bir güvenlik müsteşarlığına dönüşme arzusunda olduğu, bu kurumun da ilk adım olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılıyor. Ancak şurası bir gerçek ki; yeni kurumlar kurmak bazen yalnızca bürokrasiyi arttırmaya yarıyor. Türkiye gibi sistemden çok, işin başındakinin çabası ve gücünün başarıyı belirlediği bir ülkede, bu yeni kurumun başarısı da, görevlendirilecek müsteşara, siyasî iradenin ona vereceği desteğe ve özellikle İçişleri Bakanlığı dışındaki kurumların işbirliği konusundaki gayretlerine bağlı olacaktır. 15.05.2009 E-Posta: [email protected] |