Faruk ÇAKIR |
|
Olmamış gibi davranmak çare mi? |
Türkiye’nin dertleri hakikaten çoktur, ama bu sebeple ümitsizliğe kapılmaya gerek yok. Çünkü bu dertler çaresiz dertler değildir. Sıkıntılardan kurtulmamız için tek bir şeye ihtiyacımız var: Demokratik cesarete sahip; siyasetçi, aydın, gazeteci ve yöneticilere! İlk defa olmamakla birlikte Türkiye’nin en büyük dertlerinden biri yine bir uzman tarafından dile getirilmiş. Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, “Türkiye’de bütün demokratik açılımlar bu maddelere gönderme yapılarak engelleniyor” diyerek bunları da şöyle sıralamış: “Başlangıç kısmında, ikinci maddesinde, dolaylı olarak 4. maddesinde, 42, 130 ve 175. maddelerinde açıkça ifade ediliyor. Bir de gençliği düzenleyen maddede yer alıyor bu resmî ideoloji.” (Taraf, 25 Mayıs 2009) Bunun böyle olduğunu gösteren son hadise de yine İstanbul’da yaşandı. Çarşaflı bir hanım, bir vesile ile hakkını aramak için mahkemeye başvuruyor. Mahkemedeki—hem de bayan olan—hakim(e), “Böyle olmaz! Bütün çarşafını çıkaracaksın. Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem, yargılama başlayamaz” diyor. “İddiaya göre” diyelim; yanlıştaki ısrar bununla da kalmıyor ve hakime hanım bir adım daha atıp ‘final’ cümlesi olarak “Sizin Allah’ınız ve Allah’ınızın kanunları burada geçmez” dediği ‘iddia’ ediliyor. Bu davranış, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in “Bütün demokratik açılımlar Kemalizme gönderme yapılarak engelleniyor” şeklindeki tesbitini doğrulamış olmuyor mu? Peki yanlıştaki bu inaddan kim kaybediyor? Elbette Türkiye ve dolayısı ile hepimiz... Çarşaflı bir hanımın, adliyede muhatap olduğu bu durum nasıl izah edilebilir? En başta “iddiaya göre” dedik, çünkü böyle bir davranışın hiç yaşanmamış olmasını arzu ederiz. İnşallah ortada bir ‘yanlış anlama’ var, ‘bir anlık fevri davranış’ sözkonusu. Aksi halde böyle bir davranış sergilendiği halde, Türkiye’yi “idare edenler”in susması, “hiçbir şey olmamış” gibi davranması nasıl izah edilecek? Yeri geldiğinde “mahalle baskısı”ndan bahsedenler, bu baskıları görmeyecek mi? Aynı şekilde, milletin hak ve hukukunu korumak üzere bir araya gelen sivil toplum kuruluşları da bu hadise karşısında sessiz kalamaz, kalmamalı! Sadece ‘yazılı bir açıklama’ yapmakla da bu davranış, bu yanlış hareket unutulmaya mahkûm edilemez. Hukuk ve adalet çerçevesinde hep bu yanlışlara imkân vermemek için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Türkiye’yi ‘idare edenler’ şunu bilsinler ki; insanları rencide eden böyle hareketler karşısında “görmedim, duymadım, bilmiyorum” tavrı onlara hiçbir şey kazandırmaz. Onlar görmediyse ve duymadıysa bile; millet bunları duydu, gördü, öğrendi. Millet bu vurdumduymazlığın hesabını, kurulacak ilk ‘sandık’ta helâl reyleriyle sorar. Ecdadımız boşuna mı “Mahkeme ‘kadı’ya mülk değildir” demiş? Dert belli, deva da belli. İş, Türkiye’yi ‘idare edenler’in cesur, kararlı ve istikrarlı olmasına bağlı. “Olmamış gibi davranma”nın çare olmadığını lütfen görelim... 28.05.2009 E-Posta: [email protected] |