S. Bahattin YAŞAR |
|
Her şeyin aksini düşünmek, insanı ‘aksi’leştirir |
Her şeye tenkit nazarıyla bakmak, kişi için bir azaptır Kişinin kendini ifade biçimi hikâye, mukayese, tahlil, özlü, tasvir, manzum yoluyla anlatmak gibi değişik olabilmektedir. Bu üslûp kişiden kişiye değişir. Bir oturumda beyefendi, “Efendim, beni anlayışla karşılarsanız, düşüncelerimi bir şiirle ifade etmek istiyorum” diyebilir. Bu, herkesin yoğurt yiyişinin farklı oluşundandır. Bazıları da her söz hakkını tenkitle başlatıyor. Böyle insanlar, konuşulan her konuda tenkit edecek bir şey mutlaka bulurlar. Hatta tenkit et-mezlerse, rahatsızlık duyarlar. Bu hal bazı insanlarda huy haline gelmiştir. Epeyce bir zamandır tanıdığım genç, bütün konuşma konularına, almış olduğu söz haklarına ifade biçimi olarak tenkitle başlıyor, tenkitle bitiriyor. Var yok tenkit. Her şeyin negatif tarafına bakmak, olumsuz cihetine yoğunlaşmak; bir şeyin nasıl olacağına, nasıl yapılacağına değil de, nasıl yapılamayacağına, nasıl olamayacağına kafa yormak, enerjiyi boşa harcamak anlamına geliyor. Her söz hakkı kırıcı, her cümlesi olumsuz ve her kelime negatif bir enerji içeren insanlar, hem kendileri ve hem de çevresindeki insanları yaralar. Böyle insanların bulunduğu ortamlarda kimse konuşmak istemez. Çünkü tenkit gözü her insanın eksik bir tarafını mutlaka bulabilir. Hayata hep tenkit gözüyle bakan bir insana, bu hali azap için yeterlidir.
Sadece yanlışı söylemek, yıkıcı bir tenkittir Yıkıcı tenkit, yıkıcı bir iç dünyanın dışa yansımasıdır. Bu maddî anlamda bir yıkıcılık olmasa da, manevî anlamda bir tahrip hareketidir. Tenkitten maksat, doğrunun ve yanlışın iyi niyetle ortaya konulması, hakikate ulaştıracak yolun ve imkânların gösterilmesidir. Sadece yanlışı söylemek, doğruyu göstermemek yıkıcı bir tenkittir. Düşünceyi, olgunlaşmış kanaati karıştırmak, yıkmak ve aksi bir meyle sebep olmak yıkımın en büyüğüdür. Cerbeze bundan başkası değildir. Yanlışı doğru diye takdim etmek ve kabul ettirmek, bir beceri değil, bir yıkım hareketidir. Ama gelin görün ki, böyle bir insan, yaptığının bir yıkım olduğunu hiç mi hiç kabul etmeyecektir. Hatta böyle yaklaşımın geliştirici olduğundan dem vuracaktır. Oysaki, münakaşalı meşveretin, kırıcı paylaşımın; enerjiyi olumluya değil de olumsuza harcamanın, yapıcı bir tarafı yoktur.
Tenkitçi faaliyeti sevmez; hiçbir şey yapmamak çok kolaydır Bir işi yapmamak çok kolay iken, yapmak ciddî bir emeği, yoğun bir çalışmayı, sonuçlandırmayı gerektirmektedir. Eylemsizlik, yapmamak üzere yapılan yorumların müşteri bulması, insan nefsinin iş içermeyene, çaba gerektirmeyene, yormayana meyil göstermesindendir. Nefis işten kaçıyor ama ücrete koşuyor. Yıkmaya hemen katılan insan nefsi, yapmaya geldiğinde ciddî ciddî gerekçeler, yoğun bahaneler bulabiliyor. Bir oturumda, bir işin yapılmasını içeren bir konuda, tam karar noktasına gelinmişti ki, bizim ‘bay tenkitçi’ söz hakkı aldı. ‘Yine ortalığı karıştırmak istiyorum’ diyerek başladığı konuşmasında, o işin nasıl yapılmaması gerektiğini bir güzel (cerbezeli) izah etti. Hakikaten görüşü, ücrette ön planda, hizmete geride olanlarda, alıcı buldu. Emmare nefis eylemsizliği, faaliyetsizliği içeren böyle konularda hemen hazır kıta bekliyor. Yani bir işi yapmamak için hiçbir şey yapmaya gerek yok. Kimsenin bir çaba içerisine girmesine, elini cebine atmasına, yorulmasına, vaktini harcamasına gerek yok. ‘Hayır’ de, yeterli. Ama ‘evet’, bir çaba gerektiriyor, ‘ben de bu işte varım’ demeyi gerektiriyor.
Her konunun, mantıklı bir miktar boyutu, her zaman olabilir
Her şeyin aksini düşünmek, insanı ‘aksi’leştiri-yor. Bu, aklın zorlanması demektir. Tenkit nazarını işleten için her şey, bir tenkit konusudur. Tenkit eden, kendisi için savunmacıdır. Yanlışların içinde olsa da, içinde olduğu yanlışı, yanlış olarak görmez. Kendisine yanlışta olduğu iletildiğinde ise, bin bir çeşit teviller getirir. Çünkü böylelerin tenkidi, gururundandır. Tenkidi insaf işlettirmelidir Oysaki, ihlâsla ve samimiyetle, yüzyüze yapılan tenkit bir sahabe ahlâkıdır. Yüzyüze yapıldığı takdirde, gıyabında konuşma da kendiliğinden kalkacaktır. Konuyu Bediüzzaman şöyle izah eder; “En müthiş maraz ve musîbetimiz, cerbeze ve gurura istinat eden tenkittir. Tenkidi eğer insaf işlettirse, hakikati rendeçler, eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar.” İçinde insaf bulunmayan tenkit, reddedilmelidir. Yani perdeyi yırtarak, muhatabı kırıcı söz ve tavırlarla rencide ederek, kuvve-i maneviyesini kırıp suçlayıcı ve karalayıcı bir üslûp kullanılarak yapılan tenkitler insaftan uzaktır. Özellikle nefsin işlettirdiği tenkit, her türlü zulmü irtikab eder vaziyettedir. Böyle bir tenkit, tenkit olmanın ötesinde günahtır da. Çünkü içinde doğru niyet ve ihlâs olmayan tenkit, bir hastalık emaresidir. Zaten insanlara karşı, tabiattaki unsurlara karşı olan tenkit hali, insanlara, tabiattaki her şeye düşmanca bir tavır taşımak anlamına gelmektedir. Evet, her şeye karşı düşmanca bir tavır taşımak, insanı yani taşıyanı, tenkit edeni ciddî sarsmakta ve için için taşıyanı kirletmektedir. Biliyoruz ki, amelin ruhu niyet, niyetin ruhu da ihlâstır. Cenâb-ı Hakkı razı etmenin olmadığı, ihlâsın işlettirilmediği bir tenkit, evvela tıpkı haset gibi taşıyanı yer bitirir. Tenkit, her şeye karşı olmaya başlıyor ve kişinin ruh dünyasını sıkıntılara gark ediyorsa, bu bir ciddî manevî hastalık emaresidir. Böyle tenkit bir hastalıktır, ama bilinmez ki hastalıktır. 30.05.2009 E-Posta: [email protected] |