Recep TAŞCI |
|
Şeffaflık |
Eylem ve söylem bu kadar farklı olabilir? Lâfta dürüst, namuslu, çalışkan, yalan söylemez, kul hakkı yemez görünüp de… Gerçekte üçkâğıtçı, yalancı dolancı, sahtekâr olunabilir mi? Konuştuklarında mangalda kül bırakmayan böyle kişilere çevrenizde rastlayabilirsiniz. Normal karşılamak lâzım. Dün de vardı bugün de. Her sandıkta birkaç çürük elma bulunabilir. Dert etmemek gerek. Önemli olan sağlam elmaların durumu. Dillerimizden düşürmediğimiz hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi, şeffaflık gibi evrensel değerlere çoğunluk ne ölçüde uygun davranıyor? Bu sorulardan “şeffaflık” dışında kalanların cevabını siz düşünün. Bugün üzerinde duracağımız “şeffaflık”. Şeffaflıktan maksat hesap verebilmektir. Nereye ne harcanmış, ne kazanılmış? Ya da bir mal edinilmiş ise hangi gelirle karşılanmış? Bankada hesabınız var ise nasıl birikmiş? Vergisi ödenmiş mi? Yaşantınız beyan ettiğiniz gelirinize uygun mu? Dürüst insan hiç gocunmaz, bunların hesabını kuruşu kuruşuna verir. Sadece kişiler değil. Siyasî partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, yardım dernekleri, ticarî şirketler, vakıflar para ile ilişkisi olan her birim, vs. bundan kaçmamalı, alnının akıyla hesabını verebilmelidir. Özellikle vergi mükellefleri… Kazandıkları helâli hoş olsun, ama yasaların emrettiği vergiyi ödemişler mi? Övünmeyi severiz, dürüstüz diye… Acaba öyle mi diye bir sorgulasak mı? Diyorlar ki ekonominin yarısı kayıtdışı. Bu ne demek? Ekonominin yarısında vergi algı, sigorta primi yok. Ödeyene haksızlık değil mi? Sizleri rakamlara boğmamaya azamî gayret sarf ederek bazı çarpıcı bilgileri sunmayı görev addediyorum. Türkiye’de 600 bini aşkın şirket var. Bu şirketler kurumlar vergisi öder. Şimdi desem ki bu vergilerin dörtte birini sadece 10 şirket ödedi. Veya; 100 şirket toplanan verginin yarısını ödedi. İnanır mısınız? Bir tarafta 599.900 şirket, diğer tarafta 100 şirket. Ödedikleri vergi eşit. Bu yıllardır böyle sürer gider. Her yıl rakamların yayınlandığı ilk günlerde biraz sağdan soldan ses çıkar, sonra susulur. Yetkililer de bu utanç tablosunun değişmesi ve adaleti sağlaması için kıllarını kıpırdatmazlar. Ama bizlerin yerine elin adamı “IMF” der ki böyle rezalet olmaz. Şeffaflığı sağlayın. Bunun için ilk adım olarak; kim ne kazanmış, ne harcamış, ne tasarruf etmiş, bir sorgulayın. İşte bunun adı “Nereden buldun” sorusu. Aylardır süren IMF görüşmelerindeki anlaşmazlık konularından biri de bu. Bizim taraf diyor ki “Hayır, bu soruyu soramayız.” Niye? Çünkü bunun hesabını kimse veremez, para dışarı kaçar. Hani dürüstlüğü kimseye bırakmıyorduk? Ne var bunda? Şeffaflığı savunmuyor muyduk? O zaman ne oluyor? Devlet vergisini toplayamıyor, toplayamayınca borçlanıyor. Borç demek faiz demek. Faiz ise felâket demek. Zaman zaman yazılarımızda değiniyoruz; Bu ülke son on yılda ödediği faizlerle yeni baştan inşa edilebilirdi. Yazık. Dünya üzerinde en yüksek oranda faiz ödeyen ülkeler arasında yer almaktan dolayı hiç mi üzüntü duymuyoruz? En kısa zamanda adil bir vergi reformu yapmak üzere harekete geçilmelidir. 08.06.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.05.2009) - Enflasyon düştü, sevinelim mi? (11.05.2009) - Elin parasıyla sefa (27.04.2009) - Bankacılık mı, tefecilik mi? |