Ali OKTAY |
|
Münir Bey ve Fetih |
İSTANBUL'UN fethinin 556. yılını kutladık geçtiğimiz hafta. Bu vesileyle fetih duyguları ile dolu bir bestekârımızın Münir Nurettin Selçuk’un hatırasını paylaşmak istiyorum sizlerle. Hatırayı nakleden tarihçi, şair İsmet Bozdağ.
“Münir şiir severdi. Benim ezberimde yüklü olduğu için zaman zaman Münir ile şiir sohbetleri yapardık. İstanbul’un 500. fetih yıldönümü için üzerinde konuşuyorduk. Birden: -Fetih yılı için bir beste yapmayı çok istiyorum, ama bir türlü uygun bir güfte bulamadım... dedi. Başladım hafızamı kurcalamaya. Aklıma gelenleri okuyordum, ama bir türlü beğendiremiyordum güfte olarak. En sonra, Fatih zamanında yaşamış ve Fatih’in yakın arkadaşlığını yapmış Bursalı Ahmet Paşa’nın bir şiirini hatırladı:
Gül yüzünde göreli zülf-i semensay gönül, Kara sevdaya yeler bi-ser ü bi pay gönül. Demedim mi sana dolanma ana hay gönül, Vay gönül, vay bu gönül, vay gönül ey vay gönül. Bizi hak etti sevda yoluna sevda nidelim, Payimal eyledi ol zülf-i semensa nidelim, Kul edinmez ki güzeller bizi illa nidelim Vay gönül, vay bu gönül, vay gönül ey vay gönül.
Beğendi. Cebinden defteri çıkarıp bir güzel yazdı ve gazelin Ahmet Paşa’ya ait olup olmadığını benden iyice tahkik ettikten sonra besteledi. Mehter için hazırlanmış ve gerçekten başarı ile bestelenmiş bu güzel eser yazık ki pek az icra ediliyor.” Musiki Mecmuası Ekim 1998 sayı 462
Geçmiş zaman olur ki… Daha önce büyük bir yayınevinin sorumlularından biri olarak tanışıyorduk İsmet Beyle. Sonraları ortak bir yönümüzün de İstanbul Üniversitesi Türk Müziği Korosunun bizden epeyce önceki talebelerinden olduğunu öğrenmiştim. Eski İstanbul beyefendisi derler ya, öyle bir zattı İsmet Elbaşı. Çok zamandır görüşemedik kendisiyle gerçi, ama yıllar önce bir dergide çıkan yazısını yeri gelmişken paylaşmak istiyorum. Eski İstanbul’dan yaşadığı bir hatırayı anlatıyor… “1950’li yıllar. O yıllarda Kumkapı Nişanca’sında oturuyorduk. Kumkapı Nişancası orta halli orta kültürlü mütevazi insanların semti idi. Bu semtin sakinlerinin ortak özellikleri dindarlık ve edep idi. Nişanca’da çok sevilen bir Agâh Dede vardı. Agâh Dede Türk Musikisine aşina bir şahsiyet olup iyi de ney üflerdi. Küçücük dükkânında enstrümanlar tamir eder yada satardı. O küçücük dükkân gelen seçkin ziyaretçilerle dolar çok renkli sohbetler olurdu. Sohbetlerin ana teması ise genelde musiki idi. Daracık sokaklarda evlerden taşan tanbur, ney, ud ve kemençe seslerinin duyulduğu hasret dolu cümle-lerle anlatılırdı. Kız istenirken kerime hanımın hangi enstrümanı çaldığının sorulduğunu söylerlerdi. Aynı zevatın rivayetine göre enstrüman bilmeyen kızlar evde kalırmış. Hanımlar için en makbul sazlar ise daha çok ud ve kemençe imiş. Agâh Dede’den hiç unutamayacağım bir hatıra da babasının son demleri ile ilgili olanı idi. Babası rahatsızlanmış ve doktorlar yakınlarına hastanın ümitsiz olduğunu söylemişler. O ümitsiz günlerde babası Agâh’tan neyle bir segâh taksim istemiş. Agâh Dede ağlamamak şartıyla ney üfleyeceğini söyleyip kendisinin de etkilendiği bir segâh taksime başlamış. Bir ara göz göze gelmişler, babası ağlıyormuş. Agâh Dede ‘hani ağlamayacaktın’ deyince babası, ‘Ağlamıyorum gözlerim terledi ‘ diye cevap vermiş. Agâh Dedenin hatırası bittiğinde bi-zimde gözlerimizin terlediğini hissettik. ”
Şiir kitaplığı… Yaristanbul - Ekrem Kaftan
Ezel ve ebed içre gönlümde yar İstanbul Gönül verip sevdiğim gönlümü Yaristan bul. Düşersem yarden ayrı, yalnız sana düşeyim Ağyara meyledersem gönlümü yar, İstanbul.
Okuyanından ziyade şairinin daha bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Amatör bir heyecanla şiir yazanları takdir etmekle beraber hakikaten kendini okutmayı başarabilenlerin sayısının ise çok olmadığı ortada. Doğrusunu isterseniz, uzun süredir bir şiir kitabı okumamış olmanın eksikliğini Yaristanbul’u okuyunca farkettim. Ekrem Kaftanı daha çok Zaman, Türkiye gibi gazetelerin kültür sanat sayfasındaki yazılarından tanıyor olmakla beraber şiirlerini okumak ya da dinleyebilmek imkânı bulamamıştım. Artık okurken tad alınabilecek nitelikte şiirlerin pek yazılamadığını düşünürken Ekrem Beyin kitabı bu düşüncemi değiştirdi. Şair, bugün Türkiye’de bir çok şairin cebrî bir şöhrete sahip olduklarını şiir okuyucusunun ekseriyeti tarafından alâka görmediklerini, gelenekten kopuşun hızlanmasıyla beraber Türk şiir okuyucusunun da şiirden kopuşunu hızlandırdığını söylüyor kitabının önsözünde. Şiir geleneğini bugünün imkânları ve şartları ölçüsünde yaşatmayı arzu ettiğini de sözlerine ekliyor. Ekrem Kaftan 1966 Denizli doğumlu. İ.Ü İletişim Fakültesini bitirmiş. 1988 yılında başladığı gazetecilik ha-yatının yanı sıra ard arda kitaplarını da yayınlamaya başlamış. Yeryüzü Melekleri, Beyaz Zambak Gölgesinde, Gülistanbul’dan sonra Yaristanbul şairin şimdilik son kitabı olmuş. Yaristanbul, Osmanlıya Mersiye, Meçhul Sultana, Ağla, Sılaya Mektub, İstanbul Isıkları, Rabbim, Yare Gazel, Dilara, Elif ve Aşk gibi birbirinden güzel tam 110 adet şiirden oluşuyor. Kitabın sonunda şiirlerin içinde geçen bazı kavramların açıklaması ve lügatçe de var. Üslubu, dili, Türkçeyi kullanmaktaki ustalığı ile Yaristanbul hakikaten okunmaya değer çok güzel bir şiir kitabı. (İsteme adresi: Nesil Yayınları 0212 551 32 25) 02.06.2009 E-Posta: alioktay@alioktay. net |