H. İbrahim CAN |
|
Kürt sorununda ‘Olgunlaşma noktası’na gelindi mi? |
Dokuz günlük bir seyahat arasının ardından yine sizlerle birlikteyiz. Bu dönemde en çok konuşulan konunun Cumhurbaşkanı Gül’ün Kürt sorununun çözümünde önümüzde bir “tarihî fırsat” olduğu yönündeki açıklamasıyla başlayan, mayınların patlamasıyla ışıltıları sönen süreç olduğunu görüyoruz. Başbakanın gelecek hafta geniş bir basın toplantısıyla açıklayacağı ekonomik tedbirler de sanıyoruz bu açılımın başka bir boyutu olacak. Karayılan’ın iki ayrı açıklaması da bu konuda adımlar atılacağını gösteriyor. 1 Haziran'da sona erdireceklerini söyledikleri saldırmazlık tavrını—bu kez mayınlamaları da sona erdirerek—sürdürüp sürdürmemeleri önemli. Bu arada DTP’nin ortamı germe politikasından vazgeçip, ülkenin demokratik şartlarında seçmenlerini temsil etmeye ağırlık vermesi ön şartlardan birisi. Muhalefet lideri Baykal’ın Güneydoğu gezisindeki ılımlı sözlerinin, hükümetin bu konuda atacağı adımlara köstek olmama şeklinde somutlaşması da zorunlu şartlardan. Tabiî en önemlisi de; Genelkurmayın bu konudaki tutumu olacak. Peki tüm bunlar Kürt sorununun kısa zamanda çözüleceği umudunu veriyor mu? Bu sorunun cevabı bizim açımızdan “Hayır.” Bugün bu “hayır”ın bir nedenini izah ederek tamamlayacağız. Diğerlerini de zaman içinde anlatmayı planlıyoruz. Türkiye’de Kürt sorunu henüz uluslar arası teoride “olgunlaşma noktası” adı verilen noktaya ulaşmadı. “İki tarafa da zarar veren kördüğüm haline gelme” olarak da anlandırılabilecek bu noktada çatışmanın taraflarının şiddetin devamının kendileri için barışçı alternatiflerden daha maliyetli olduğu kanısına varmaktadır. Örneğin; İngiltere’de IRA’nın silahlı mücadeleyle yok edilemeyecek bir örgüt olduğunu İngilizlerin anlaması, silâhlı mücadele ile amaçlarına ulaşmanın imkânsız olduğunu da Katolik İrlandalıların anlaması bu noktaya varılmasını sağladı. Peki Türkiye’de taraflar bu noktada mı? “Artık insanımız kan dökülmesini istemiyor. Güneydoğulu vatandaş da terörden usandı” değerlendirmesi vatandaşlar açısından doğru olabilir. Peki çatışmanın sürmesinde çıkarı bulunan taraflar bu noktaya geldi mi? Hayır. PKK bu noktaya gelmiş olsaydı, bir yandan barışa hazır olduklarını söylerken, öbür yandan mayınlamaya devam etmez, militanlarını sınır dışına çekerdi. Karayılan, Türkiye’de sistemin asla kabul etmeyeceği “İskoçya modeli”ni dillendirmezdi. DTP de çelişkili söylemlerin peşinde olmazdı. Peki binlerce korucu barışa hazır mı? Bunca güvenlik önlemine rağmen Kuzey Irak sınırından yapılan ve PKK’nın günde 1,5 milyon avro para kazandığı söylenen kaçakçılığın sınırın bu yanındaki paydaşları çıkarlarından vazgeçmeye hazır mı? Bugün tüm askerî operasyonlar durdurulup, ordu o bölgede kışlasına çekilse neler olacağı konusunda bir fikriniz var mı? Onlarca soru daha var sorulması gereken. Kısacası; çatışmanın “etkin ve yetkin” tarafları açısından bu sorun henüz “olgunlaşma noktası”na gelmedi. Bu yüzden dıştan iteklemeli, içten umut verici açıklamalı sürecin önünde çok engel var. Sorunu olgunlaşma noktasına getirmede herkese görev düşüyor. Temennimiz daha fazla kan dökülmeden bu noktaya gelinebilmesi ve bu baharın yalancı bir bahar olmaması. 02.06.2009 E-Posta: [email protected] |