Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Mayın belâsı |
29 Mart seçiminden sonra mini anayasa değişikliği paketi başta olmak üzere AB reformlarına odaklanması, onların da siyasî ve ideolojik tepkileri tahrik etmeyecek Türk Ticaret ve Borçlar Kanunu gibi “teknik” mahiyette olanlarını sonuçlandırması beklenirken mayın tuzağına yakalanan ve tam dört haftayı bu konuya harcayan AKP, Başbakanın parti grubunu da hariç bırakmayan tehevvür dolu azarlamalarıyla, tasarıyı ite kaka ve güç belâ Meclisten nihayet geçirmeye muvaffak oldu. Ama ciddî sayıda fire vererek: 80’i aşkın AKP milletvekili, mayınla ilgili oylamalara katılmadı. Bu sessiz ve pasif direnişi kırmak için iki ayrı toplantı yapan Erdoğan’ın, “Meclise gelmeyen arkadaşlarımızın ne işi var? Söylesinler de bilelim” şeklindeki hesap sorucu sözlerine rağmen. Anlaşılan, parti grubunda 22 Temmuz’dan bu yana biriken, kapatma dâvâsıyla had safhaya ulaşan ve bildiğimiz, bilmediğimiz başka sebeplerin de etkisiyle büyümeye devam eden rahatsızlık, mayın meselesinde iyice su yüzüne çıktı. Milletvekillerinin en az dörtte biri huzursuz. Ve bu durumu, Erdoğan’ın yüksek perdeden azarlarına, fırçalarına ve talimatlarına rağmen, pasif direnişle ortaya koymaktan vazgeçmiyor. Bunda, son kabine revizyonunun yol açtığı küskünlüklerin, umduğunu bulamamaktan kaynaklanan hayal kırıklıklarının da rolü olabilir mi?
“AKP inişte” algısı güçleniyor Netice olarak, gelişmeler 29 Mart’taki sekiz puanlık kayıpla birlikte oluşan “Galiba AKP için iniş başladı” algısını güçlendirecek tarzda şekillenirken, mayın hadisesi işin tuzu biberi oldu. Tasarı güç belâ Meclisten geçtiyse de, bilhassa son hafta içinde yaşanan tartışmaların seyri, işin özünden müstakil ve başlı başına bir sorun olarak, sürecin AKP tarafından çok kötü ve başarısız bir şekilde yönetildiği kanaatini uyandırdı. Erdoğan partisinin Düzce kongresindeki konuşmasında “İsrail’e peşkeş” iddialarını cevaplayayım derken, tam tersine “Bunlar bu işi İsrail’e vermekte kararlı” izlenimini iyice güçlendirdi. Son grup toplantısında ise, Davos çıkışından da medet umarak “Nereden çıkarıyorsunuz İsrail’e vereceğimizi?” diye sorarken, yine hedef genişleterek, muhalefetin yanı sıra “yandaş medya” olmakla eleştirilen basın organlarındaki yazarlar, evvelce o mayınları döşeyip “Şimdi bana iki tabur verin, altı ayda temizlerim” diyen emekli albay ve “NAMSA’yı telâffuz etti, fiyat şimdi daha da yükselecek” diyerek tenkit ettiği Genelkurmay dahil olmak üzere hemen herkesi ağır bir üslûpla topa tutması da kendi aleyhine oldu.
Bundan sonrası da sıkıntılı İşin bundan sonraki seyrinde de sıkıntılı bir süreç yaşanacak gibi görünüyor. Tasarının geçmemesi için kürsü işgali dahil her yolu kullanan muhalefet, şimdi Gül’ü “veto” ablukasına alabilir. Ve kanun oradan da geçerse, bu defa CHP konuyu Anayasa Mahkemesine götürecek. Zaten haftalar önce bunun sinyalini vermişti. AKP’nin ciddî şekilde yara almasına yol açan mayın tartışması, önümüzdeki bu süreçte de başını ağrıtmaya devam edecek gibi görünüyor. İşin enteresan tarafı, problemin bu noktalara gelmesindeki sorumluluğun aslan payı askere ait olduğu halde, bu noktanın kaynayıp gitmesi. Öncesi ayrı bahis; ama bu konunun 1992’de dönemin hükümeti tarafından Genelkurmay’a görev olarak verildiği; sonrasında tam dokuz yıl hiçbir şey yapılmadığı; 2001’de yine gündeme geldiği; askerin “tamam” deyip ödenek istediği; 25 trilyon liralık ödeneğin 2003’te AKP hükümetince verildiği; ama 2004’te Genelkurmay’ın “Biz bu işi yapamayacağız” diyerek ödeneği iade ettiği 17 yıllık bir “savsaklama” süreci yaşanmış. Şimdi yumurta kapıya dayanınca, telâş içinde birşeyler yapılmaya çalışılıyor. Ve bu telâş, hem hata üstüne hata yaptırıyor, hem de ellerini oğuşturarak pusuda bekleyenlerin işine yarıyor. Allah, şer odaklarına fırsat vermesin. 05.06.2009 E-Posta: [email protected] |