Faruk ÇAKIR |
|
Güven kaybı, kan kaybından da tehlikeli |
Zaman zaman anketlerin ortaya koyduğu neticeleri tartışıyoruz. Anket rakamlarıyla oynama ve neticeleri farklı yorumlama ihtimali yüksek olduğu için, bu tartışmalar bitmiyor. Ama bir vak’a var: Anketlerin ortaya koyduğu neticeler ‘yüzde yüz doğru’ olmasa da, tamamen ‘yok hükmünde’ de sayılamaz. Herkes için, yapılan araştırma ve anketlerden ortaya çıkan neticelerinden alacağı dersler var ve olmalı... Uluslararası Şeffaflık (Transparency International) Grubu da, 69 ülkede 73 binden fazla kişiyle ‘Küresel Yolsuzluk Barometresi’ adlı bir anket yapmış ve sonuçlarını yayınlamış. Anketin Türkiye ayağı için de TNS PIAR, 1 Kasım-12 Aralık 2008 tarihleri arasında 2000 (iki bin) kişiyle yüz yüze görüşme yapmış. Bu neticelere bakılınca, son aylardaki bazı tartışmaların hem sivil toplum kuruluşları, hem de ‘yardım toplayan dernekleri’ etkilediği anlaşılıyor. Araştırma aynı zamanda, yolsuzlukla mücadelenin de yetersiz olduğunu ortaya koymuş. Yine aynı araştırmaya göre ‘güven kaybeden’lerin başında ‘medya’ geliyor. Araştırmada görüşme yapılan kişilerin yüzde 35’i sivil hizmetlere güveninin olmadığını da ifade etmiş. Aynı araştırmada, Türklerin yüzde 52’si hükümetin yolsuzlukla mücadelede yetersiz olduğunu beyan ederken, yüzde 14’ü ‘ne yeterli, ne de yetersiz’ cevabını vermiş. Bu araştırmaya göre Türkiye, genel olarak dünya güvensizlik ortalamalarının altında bir seyir izlemiş. Siyasî partilere güvensizlikte dünya ortalaması yüzde 29 olurken, Türkiye’de bu oran yüzde 14 olmuş. Medyaya güvensizlikte Türkiye, yüzde 10 ile yüzde 6’lık dünya ortalamasının üzerine çıkmış. Global bazda her dört kişiden biri ise sosyal yardım kuruluşları ve sivil hizmet örgütlerine güvenmiyormuş. (Taraf, 4 Haziran 2009) Bu olumsuzluklar arasında sevindirici bir gelişme de yaşanmış. Eğer doğru ise, geçmiş yıllara nisbetle ‘rüşvet’ hadiselerinde azalma olmuş. Tabiî bu durum, rüşvetin tarihe karıştığı anlamına gelmez. E-devlet ve benzeri bazı uygulamaların rüşvet yollarını sınırlandırdığı akla geliyor. Keşke, rüşvet tamamen kurutulabilse... Güven kaybında öne çıkan medya hakkında söz söylemeye ihtiyaç var mı? Her konuda, ama bilhassa dinî konulardaki yalan ve yanlış yayınlar medyaya olan güveni temelden sarsıyor. Bakınız, daha dün ABD Başkanı Barack Obama’nın Mısır ziyaretini ve dolayısı ile konuşmasını haber yapan TV kanalları; değil on, belki de yüzlerce ‘yanlış’a imza attılar. En basitinden, Obama’nın konuşmasına “Salamun aleyküm” diye başlayacağını duyurdular. El insaf! “Selâm” ne zamandan beri “salam” oldu? Türkiye ve dünya gerçeklerine bu kadar yabancı, milletin değerlerine bu kadar uzak bir ‘medya’ olabilir mi? Ya da, olursa böyle bir medyaya millet güvenir mi? Elbette ‘insan’lar ‘hata’ yapar. Mühim olan; bu hataları en aza indirmeye çalışmak, kasıtlı olarak hata yapmamak ve yapılan hatalardan ders alıp yenilerini yapmamaktır. Ülkemizdeki medya vasıtaları ise maalesef çoğunlukla kasıtlı olarak bu hataları yapıyor ve hatada ısrar ediyor. ABD Başkanı Obama, konuşma metninde “Selamün aleyküm!” diyor, ama bizdeki medya bunu bile doğru anlayıp aktarmayı başaramıyor... “Selâmı yayan” Obama’nın samimî olmasını ve bu tavrının Türkiye’yi idare edenlere de örnek olmasını temenni ederiz. Aslında Obama’nın yaptığı da “güven kazanma çalışması” değil mi? Türkiye’yi idare edenler de bu milletin güvenini kazanmayı deneseler ne kaybederler? 05.06.2009 E-Posta: [email protected] |