Faruk ÇAKIR |
|
Bak, daha neler olacak! |
Maalesef dün yine bir ‘ilk’e imza atıldı ve Adana’da bir evde 8 kişi kurşuna dizilmiş halde bulundu. “Adana’da vahşet” olarak önce altyazıyla, sonra da ‘son dakika’ haberi olarak duyurulan cinayet karşısında ürpermemek, dehşete düşmemek ve sarsılmamak mümkün mü? Haber ilk duyulduğunda el yordamıyla yorumlar yapılmaya çalışıldı. Acaba böyle çirkin bir cinayete kim imza atabilirdi? İlerleyen saatlerde bu cinayetin ‘aileye mensup bir kişi’ tarafından işlendiği, ‘zanlı’nın suçunu itiraf ettiği açıklandı. Bu itiraf, işlenen çirkin ötesi cinayeti anlamamıza, izah etmemize ve yorumlamamıza yeter mi? Yani, “Tamam, çirkin bir cinayet işlendi. Ama bu cinayetin zanlısı hemen yakalandı. Hadise kapandı, çözüldü, halledildi” diyebilir miyiz? Asla ve kat’a; diyemeyiz ve dememeliyiz! Cinayete imza atanı yakalamış olmak ya da nasıl işlendiğini izah etmekle bu işin altından kalkılamaz. Asıl sorulması ve tartışılması gereken şey, “caniliğini bu dereceye yükseltmiş insanların bu cemiyette nasıl bulunabildiği” sorusu olmalıdır. Geçmiş yıllarda yaşanmayan bu ve benzeri cinayetler ne oldu da günümüzde işlenir hale geldi? Bugün esen bu fırtınanın, ‘tohum’ları nerede, ne zaman ve nasıl atıldı? Türkiye’yi ‘idare edenler’ de dahil olmak üzere hepimiz; bu soruların cevabını bulmadan cinayetini ‘çözmüş’ olmayız. Çirkin ve ürkütücü cinayet haberi TV’lerde ‘son dakika’ haberi olarak duyurulurken, bir yandan da Türkiye’yi ‘idare edenler’in başka konulardaki açıklamaları kamuoyu ile paylaşılıyordu. Acaba, bu çirkin cinayetin işlendiği gün dile getirilen açıklamaların havada kaldığının farkına varıldı mı? Her şey bir yana, bu ve benzer çirkinliklerin araştırılması, soruşturulması ve ‘çare’lerin bulunması bir yanda olmalı. Böyle bir günde ‘nutuk’ atmak hiç de fayda vermiyor. Gönül arzu ediyor ki, bu çirkin cinayet duyulduğunda bir anlamda ‘olağan üstü hal’ ilân edilsin ve gerekiyorsa Bakanlar Kurulu acil toplansın! Cemiyetin darmadağın olmak üzere olduğunu hatırlatan bu cinayet karşısında ‘hiçbir şey olmamış gibi’ davranmak, hayatın akışını aynı şekilde devam ettirmek kime ne kazandırır? Bakınız, yakın bir zaman önce Mardin’in bir köyünde akla ve hayale gelmeyen bir katliâma imza atılmıştı. O günlerde de çok söz söylendi, ama aradan zaman geçince maalesef bu sözler ve tesbitler unutuldu. Bari bu defaki cinayet uyanmamıza, cemiyetin altının dinamitlendiğini görmemize vesile olsun. Çok acil olarak gerekiyorsa ‘aile ve gençlik’ konulu bir sempozyum ya da araştırma yapılsın. Bu çirkinliklerin sebep ve çareleri ciddî olarak araştırılsın. Bunlar yapılmadıktan sonra ah vah demenin bir anlamı kalır mı? Aslında can alıcı soru şudur: Cinnet halini hatıra getiren ve ürkütücü cinayetlere imza atanlara karşı Türkiye’yi ‘idare edenler’ ne ile ve nasıl karşı koyacak? Ellerinde ‘çare’ler var mı? Var ise bunu ne zaman kullanmayı düşünüyorlar? Yoksa yine yanlış teşhis ve tedaviye devam mı edilecek? Bugün işlenen bu cinayetlerin ‘tohum’larının yıllar önce atıldığının farkına varalım. Karşı karşıya olduğumuz durum bir ‘fırtına’ halidir ve bu fırtına için de geçmişte ‘rüzgâr’ ekildiğini görelim. Tabiî bu tehlikelere karşı çarenin de İslâmın ‘ter-ü taze iman esesları’nda olduğunu da görelim! 03.06.2009 E-Posta: [email protected] |