Cevher İLHAN |
|
Risk ve polemik… |
Meclis’i kilitleyen hükümetin “mayın tasarısı” tartışmaları devam ediyor. Ancak kamuoyundan gelen yoğun tepki üzerine “temizleme karşılığı toprakları kullanma”yı öngören ikinci maddenin “tekrir-i müzakere” ile yeniden ele alınmasında muhalefetle uzlaşan AKP’nin bir türlü “kiralatma”dan caymaması dikkat çekici. Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis grubunda “tasarıyı düzeltmek” yerine “bu toprakların yabancılara kullandırılmaması” uyarılarını yine bildik üslûbuyla “statüko”, “hamaset” ve “çözümsüzlük”le suçladı. “Daha ihâle yapılmadan ihale meselesini ortaya attılar, ihale herkese açık bir mevzudur” dedi; “Bu tasarının neresinde İsrail var?” diye sordu. Bu “söz”den başka bir güvence vermedi. Doğrusu daha yapılmayan ihâlede elbette “İsrail” yok; ancak Erdoğan “mayınlardan temizletme” ile “toprakları kullandırma”nın aynı ihâleden birleştirildiğine dair bir türlü mâkul bir gerekçe göstermedi, gösterememekte… Tasarının düzeltilmesini ve iki hususun birbirinden ayrılmasını isteyenleri, “polemik”le ve “zihin bulandırmak”la itham eden ve bu konudaki ikazları “art niyet-kara siyaset” olarak niteleyen Erdoğan, ne garip ki bu hususta geri adım atmamakta. Anlaşılmaz bir ısrarla bu “seçeneği” tasarıya koymanın maslahatını soranları fütûrsuzca “art niyet”le suçlamakta…
İHÂLEDE “KİRALATMA” ISRARI… Kısacası dün itibariyle iktidar partisi hâlâ mevcut tasarıyı savunmaya devam edip “kiralatmayı kabul ettirme” peşinde idi. Maliye ve Millî Savunma Bakanlıklarınca AKP Grubu için hazırlatılan “değiştirme taslağı”ndaki “kaydırmalı üç aşama” bunu gösteriyor. Neticede iktidar partisi, “yap-işlet-devret modeli”yle “kiralatma sistemi”ni hâlâ tasarıda tutuyor. Bir tek, ihâlenin Millî Savunma Bakanlığı’nca yapılmasını tasarıya eklediklerini belirten Erdoğan’ın, “Mayın temizleme ihalesi hizmet satın alımı yöntemi ile yapılacak bu olmaz ise arazinin kullanımı gündeme gelecek” diye konuşarak “organik tarım plânlıyoruz” ifâdesi de bunun ikrarı… Tesbit şu: Meclis’te ve toplumda infiâle varan itirazlara, iktidar partisi milletvekillerinin önemli bir kısmının itibar etmediği tasarıyı “değerlendirmek” için geri çeken AKP grubu, “temizleyen firma bu toprakları işletsin” seçeneğinden vazgeçmiyor. İlk iki seçeneği eleyip üçüncü seçeneğe geçme yetkisini hükûmete veriyor. Belli ki daha önce belirlenmiş firmalara “adrese teslim” tarzında bir ihâleyi kafasına koyan iktidar partisi, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın itirafıyla sözkonusu değişikliği “minareyi doğrultma” kabilinde yapıyor… Oysa millet, minareyi değil, AKP’nin “ille de temizletme karşılığı kiralatma” tasarısını düzeltmeyi, mayından temizlenmiş toprakları sınırda yaşayan mayın mağduru köylülere verilip bu arazilerin GAP projesiyle bütünleştirilerek halkın yararına açılmasını istiyor. Buna mukabil, iktidar partisi ve hükûmet bile bile Meclis’te varılan mutâbakatı boşa çıkarma ve diyaloğu sabote etme pahasına “yabancı firmalara kiralatma”da ısrarlı. Problem burada çıkıyor…
“TECÂHÜL-Ü ÂRİF”İN SEBEBİ NE? Bütün bunlara karşı Başbakan’ın tek söylediği, “Biz yaptığımız işi inanarak yapıyoruz, kinden, nefretten bir şey olmuyor” sözleri oluyor. AKP siyasî iktidarının, İsrail’le vardığı onca siyasî anlaşmalara, ekonomik mutâbakatlara, savunma sanayii ve stratejik işbirliğine ve verdiği ihâlelere ilâveten, Suriye sınırı boyunca iki Kıbrıs büyüklüğündeki toprakları İsrail firmalarının başını çektiği ecnebi şirketlere verilmesi “işi”ni inanarak yapması, bizim de bu “işin içindeki iş”e kanmamızı gerektirmez. Sahi “Türkiye’nin bâkir ve verimli arazilerini 44 yıla kadar kullanmayı İsrail’e vermeyin” çağrısının “kin ve nefret”le ne ilgisi var? Gerçekten “mayınların hizmet karşılığı temizlenmesi” gibi mayınsız sâlim bir yol dururken AKP hükûmeti, neden ille de “toprakları kullandırma” sistemini daha baştan ihâlenin içine sokup meseleyi riske atmakta? Niçin “temizleme”yle “kullanma” aynı ihâlede birleştirmede direnmekte? Başbakan, “Benim Davos’ta koyduğum tavırla İsrail karşısında itibar kazandık” diye konuşuyor. Bu durum ister istemez, “acaba mahallî seçimler öncesi “Davos çıkışı”nın “bedeli” mi ödetiliyor? “Davos” sonrası birilerine söz mü verildi?” sorularını sorduruyor. Erdoğan’ın her fırsatta övündüğü ve AKP’nin seçimlerde bol bol istimal ettiği “Davos ruhu” bu mu? Kamuoyunun infiâli, salt İsrail’e ya da bir yabancı ülkeye değil, ihâle tasarısına “toprakların kullandırılması”nın konulmasına. Peki, bunu bildiği halde Erdoğan ve partisi sözcüleri neden “tecâhül-ü ârif” yapıp meseleyi başka yöne, polemiğe çekiyor? Bunun sebebi nedir? Millet bunu merak ediyor… 03.06.2009 E-Posta: [email protected] |