Cevher İLHAN |
|
“Büyük fırsat” ve demokratik çözüm (1) |
Meclis’te hükûmetin Suriye sınırındaki mayınlı toprakların temizlenmesinin İsrail firmalarının başını çektiği yabancı şirketlere “kiralatma ihâlesi tasarısı”nın tartışıldığı sırada, terör örgütünün mayın tuzağıyla sekiz askerin şehid olması, Cumhurbaşkanı Gül’ün Kazakistan’da tekrarladığı “büyük fırsat” tartışmalarını alevlendirdi. Ne var ki iddiayı ortaya atan Gül’ün bunu salt “devlet kurumlarının uzlaşma yaklaşımı” izâhıyla yetinmesi, yetersiz. TBMM, muhalefet ve hatta kabine sözkonusu “büyük fırsat”ın muhteva ve mâhiyetinden habersiz… Bundandır ki bir taraftan şehid naaşlarının ardı ardına Anadolu’ya geldiği günde Kuzey Irak’taki fiilî terör örgütü lideri Karayılan, “Kürtler adına” terör örgütünü Ankara ile muhatap konumunda gösterip terörist başı ile diyalog ve “öneriler” sıralıyor. Belli ki uluslar arası mihraklar yeni ifsadlar peşinde. Son karakol baskınları ve Çukurca katliâmında olduğu gibi terörü devam ettiren örgütü, Türklerle ve diğer Müslüman unsurlarla birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşamış “Kürtlerin partisi” yapma oyunu oynanıyor. Bütün dünyaya karşı küresel aktörler ve medya mârifetiyle, öncelikle Öcalan’ın “Kürtlerin lideri” ve Karayılan’ın “Kürtlerin sözcüsü” olduğu uydurması lanse ediliyor.
ŞİMDİ DE “İNGİLİZ İSKOÇ MODELİ” İngiliz The Times gazetesinden Anthony Loyd’un Kandil Dağı’nda Karayılan’la “Kürt sorunu”nu görüşüp “PKK Türkiye’ye zeytin dalını uzatıyor” yazısının maksadı bu. İngiliz gazeteci Loyd’un, “çözümde ilerleme potansiyelinin Karayılan’ın Hasan Cemal ile buluşmasında ortaya çıktığı” yorumunu aktarması, komployu deşifre ediyor. Böylece DTP raporunda Türkiye’yi etnik farklılıklar üzerinde 23 bölgeye ayırıp “özerklik”le başlayan, Karayılan’ın Ankara’nın İmralı’daki terörist başını muhatap alması, “ETA tipi” tanınma ve “Bask modeli”yle ortaya attığı ve en son “İskoç modeli”ini örnek veren tefrikayı hedefleyen “ecnebi önerileri” bunu gösteriyor. Karayılan’ın, “Türkiye bizim sorunumuzu Britanya’nın çözdüğü şekilde çözmesi lâzım; İngiltere’nin İskoçların kendi parlamentolarına sahip olmalarına izin vermesi gibi ‘Kürt parlamentosu’ kurulmalı” deyip İngiliz The Times aracılığıyla “bunun karşılığında 25 yıldır sürdürülen savaşı ve kan dökülmesini sona erdirme” teklifini göndermesi, oldukça ilginç. Anlaşılan o ki başta bölge halkı olmak üzere 40 bin mâsum insanın ölümüne sebep olup Türkiye’yi 300 milyar dolar zarara sokan terör örgütü, Çanakkale’de, Yemen’de, İstiklâl Harbinde birlikte cihad edip yan yana şehid düşmüş Türkiye’deki Kürtleri “ayırma”yla evvela milleti, ardından vatanı bölme ve parçalama plânını sahneye sürüyor. Terörün devam etmesi, hergün şehid cenâzelerinin gelmesine karşılık Karayılan’ın “ateşkes sağlanması ve yirmi beş yıldır süren savaşa son verilmesi” için Ankara’nın bu “şartları kabulü” şart koşması, terör örgütünün çeyrek asırdır terörü ve kanı şantaj olarak kullandığını bir defa daha açığa çıkarıyor. En çok bölgedeki Kürtleri katleden, bölge insanının inanç, kültür ve mâneviyat mayasını inkâr eden Marksist terör örgütü lideri Karayılan’ın Kandil’de “Kürtler adına” konuşması, doğrusu bir zamanlar Fransa’da Ermeni Boğos Nubar’la “Ermeni Konferansı”na katılan Şerif Paşa’nın “Kürtler adına” Osmanlı’ya isyana kalkışan Ermenilerle “iftirak mukavelesi”ne benziyor.
“ÖZERKLİK”LE ÇÖZÜM OLMAZ Zira Bediüzzaman’ın 90 yıl önce belirttiği gibi, “İslâmiyet nâm ve şerefini i’la (yüceltmek) için beşyüzbin kişi fedâ eden, makam-ı hilâfete olan sadâketlerini îsar ettikleri (fedâ edip akıttıkları) kan ile bir daha te’yid eden ve câmia-i İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemeyen Kürtleri” ayırmaya uğraşanlar “mutlaka makasıd-ı mahsusa ile (özel sinsî maksatlarla) hareket etmektedirler.” Bunun içindir ki menhus fitnelerle “Şarkî Anadolu’da iftirak âmâlini (ayrılık emellerini) mevkii fiile çıkarmaya (uygulamaya) çalışanlar, Kürdlük nâmına söz söylemeye selâhiyattar değiller.” (Kürdler ve Osmanlılık, İkdam, 7 Mart 1920; Eski Said Dönemi Eserleri, 106-107, Yeni Asya Neşriyat ) Şurası muhakkak ki elbette Bediüzzaman’ın da “serbesti-î inkişâf” dediği, hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi, demokratikleşmenin yaygınlaştırılması, maddî ve mânevî kalkınma ve yerinde yönetimle mahallî idârelerin güçlendirilmesi, hizmet dağıtımında tıkanan Ankara bürokrasisinin aşılmalı. Sadece bir bölge için değil, bütün ülke çapında demokratik çözümler bulunmalı. (Kürdler ve İslâmiyet, Sebiürreşad, 1 7 Mart 1920; 107-110, age) Ancak bu demokratik çözüm, Karayılan’ın “İngiliz-İskoç örneği”nde, “ETA tarzı”nda veya “Bask modeli” gibi “yabancı formüller”de değil; kuvvetli mânevî birlik ve bütünlük bağları içinde demokratikleşme ve özgürlüklerde aranmalı… Çünkü iftirak fitnesinin ilk adımı olan “özerklik”te, “adem-i merkeziyet” paravanındaki “kavmiyetçi yapılanma”da ve DTP milletvekillerinin bile “felâket” olarak nitelendirdiği “etnik parlamento” sapmasında hiçbir hayır yok… 01.06.2009 E-Posta: [email protected] |