H. İbrahim CAN |
|
Avrupa parlamentosu seçimleri |
Yarından itibaren dört gün boyunca—ülkelere göre farklı günlerde—27 Avrupa Birliği üyesi ülkede Avrupa Parlamentosu için seçimler yapılacak. Avrupa Parlamentosunun 736 üyesini yaklaşık 500 milyon seçmen seçecek. Bunun yanı sıra bazı ülkeler genel seçimlerini de aynı anda yapıyor. İngiltere ve İrlanda’nın bazı kesimlerinde yerel seçimler, Belçika’da bölgesel seçimler ve Danimarka’da kadınlara eşit seçilme hakları sağlayacak yasaya ilişkin referandum aynı anda yapılacak. Partilerin çoğu bu seçimlere Avrupa çapında örgütlenmiş siyasî partilere bağlı olarak katılacak. En önemli sorunlardan birisi halkın bu seçimlere rağbet etmemesi ve katılımın düşük olması. Bulgaristan ve Romanya’nın katılımı dolayısıyla bazı üyelerin göndereceği milletvekili sayısı düştü. Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olsaydı Almanya’dan sonra en çok milletvekili gönderen beş ülkeden birisi olarak bu seçimlerde 72 milletvekili seçecekti. Geriye kalan 23 ülkeden daha fazla söz hakkına sahip olacaktı. Bu seçimlere yönelik kampanyanın Fransa ve Almanya’daki en önemli malzemelerinden birisi de Türkiye karşıtlığı. Sarkozy ve Merkel, Türkiye karşıtlığını sürekli işlediler. Sarkozy, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmasının planlanmadığını vurgulayacak kadar ileri gitti. Bunun yerine Akdeniz Birliği gibi ölü doğmuş bir projeyi önerdi ve en fazla “ayrıcalıklı ortaklık” verilebileceğini ileri sürdü. Merkel de Türkiye için tam üyelik değil, ayrıcalıklı ortaklığın mümkün olabileceğini savundu. Aslında gerek Sarkozy, gerekse Merkel Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin acil bir konu olmadığını biliyorlar. Ancak bu seçim kampanyasında kamuoylarında Türklere karşı olan soğukluktan yararlanmayı amaçlıyorlar. Seçim kampanyası esnasında kamudan destek almanın en kolay yolu muhtemel büyümeye karşı çıkmak, özellikle büyümenin maliyetini nazara vermek, kamuoyunun bu konudaki kaygılarını kışkırtmak. Merkel, bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Ekonomik krizden bunalan kamuoyundaki Türkiye karşıtlığını bildiği için, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkarak hem yarın başlayacak Avrupa Parlamentosu seçimleri, hem de Eylül ayında yapılacak ulusal genel seçimlerine yatırım yapıyor. İki lider geçen Pazar günü Berlin’de bir araya gelerek ittifak gösterisi yaptılar. Yayınladıkları ortak bildiride Türkiye’nin adını vermeden, ‘Avrupa Birliğinin sınırlara ihtiyacı olduğunu ve kontrolsüz büyümeye devam edemeyeceğini’ vurguladılar. Her iki liderin de unuttukları bir husus var: Türkiye en az on yıl sonra Birliğe katılma noktasına gelecek. O tarihte her iki lider de koltuklarını çoktan terk etmiş olacak. Belki de gölde balık tutup, hatıralarını yazmaya başlayacaklar. Dolayısıyla bugün Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin söyledikleri sözlerin hiçbir önemi yok. Bu uzun yıllar içinde köprünün altından çok sular akacak. Bir yandan Avrupa nüfusu daha da yaşlanırken, Türkiye bölgenin en çok genç nüfusa sahip ülkelerinden olacak. Öbür yandan Avrupa’daki milyonlarca Türk, bir çok ülkede önemli bir yere ve güce sahip olacak. Böyle bir durumda Sarkozy ile Merkel’in Türkiye karşıtlığı yalnızca bir seçim şovundan ibaret kalacak. Türkiye kendi içindeki sorunlarını çözdükçe, kendi vatandaşlarına tam demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir hayat sundukça, Avrupa Birliği dahil bütün kapılar ardına kadar açılacaktır. O zaman geldiğinde bizim o kapılardan girmeyi isteyip istemeyeceğimize ise onlar değil, biz karar vereceğiz. Ümitli olunuz! 03.06.2009 E-Posta: [email protected] |