Şükrü BULUT |
|
Avrupa’da ki gençlerimize Türkçülük dersleri… |
Traş olmak üzere gittiğim bir berber dükkânında, sonradan Mağripli olduğunu öğrendiğim Müslüman bir gencin sorularıyla karşılaştım. M. Kemal´in tek başına Türkiye'yi kurtardığını, bir Türkün dünyaya bedel olduğunu, Türklerin dünyanın en kahraman ve üstün ırkı olduğunu, Osmanlılar zamanında Atlas okyanusundan Maveraünnehre uzanan coğrafyaların Türkler tarafından zabtedildiğini Türk gençlerinden çokça duymuş bu delikanlının soruları veya rahatsızlığı, çoktandır yazmak istediğimiz şu konuya vesile oldu. Almanya politikacıları ve bilhassa muhafazakâr demoktratları; uzun süre Almanya´nın bir göç ülkesi olmadığını savunuyorlardı. Modern bolşeviklerin “Alman ailesine” karşı yaptıkları çalışmalarla nüfus dibe vurunca, ister istemez Almanya, Amerika Birleşik Devletleri yolunda göç almaya başladı. Dinsizlikle ırkçılığı birleştiren politikacıların çalışmaları, göç dalgasını Rusya ve doğu Avrupa'dan başlattı. Eski komünizmin ahlâk ve karakterini bozduğu; tembel, rüşvetçi, sefih ve egoist nesillerin Almanya'ya yerleşmeleri, klâsik Alman mentalitesini bozduğu gibi on seneye yakındır başlayan krize kısmen de olsa sebep olduklarını söylemek mümkündür. Başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerine olağanüstü vize zorlukları çıkaran “yeni modern bolşeviklerin” hedefi, semavî din ve ahlâktan kopmuş bir cemiyet oluşturmaktı. Siz milliyetçilik, biz ırkçılık diyelim; nasyonalizm, dinsizlik ve ahlâkta çokça kullanıldığı günümüz Avrupa'sında, sosyal haksızlığa en fazla uğrayan kitlenin başta Türkler olmak üzere Müslümanlar olduğunu bilvesile belirtmiş olalım. Toplumda, bilhassa gençler arasında yükselen değer ve geçer akçe ırkçılık olunca, ister istemez Avrupalılık ve geleneksel Hıristiyanlığı öne çıkacaklardır. Okulda, işyerinde veya dışarda Türkçülük ninnileriyle büyüttüğümüz çocuklarımızın içine düştükleri ruh halini varın, siz düşünün. Asil kana sahip, bir tanesi dünyaya bedel ve yedi düvele meydan okurken dışlanan gencin psikolojisini tahmin edebilirsiniz: Hırçın, saldırgan, sicili bozuk, hakkı gaspedilmiş ve istenmeyen gençler… Yüzyıla yakındır Türkiye'de Türkçülük yaparak “Türk Milletine” en büyük kötülüğü yapmış “gayr-ı Türkler”; şimdi aynı oyunu Avrupa'daki çocuklarımızın üzerinde oynuyorlar: Hariciyemiz, resmî camilerimiz, Türkiye'den gönderilmiş öğretmenlerimiz, yuvalarımızı dağıtan Türkiye çıkışlı TV programlarımız ve nihayet bir takım sivil toplum kuruluşlarımızın büyük katkılarıyla Avrupa'daki çocuklarımıza “ırkçılık dersleri” veriyoruz. Neden? İlle de Türkçülük. Bildiğiniz gibi gençlik kimliksiz yapamıyor. Kemalizmin tasallutuyla içte ve dışta sözkonusu kişi ve müesseseler “dine yaklaştırılmayınca” kala kala en kolay, tembel ve tahribkâr bir yol kalıyor: Irkçılık… Avrupa'da yaklaşık otuz milyon Müslüman kökenli insan yaşıyor. Türkiye kökenlilerimizin nüfusu ise üç dört milyon civarında… Arap ülkelerinden, Hint'ten, Balkanlar'dan ve İran'dan gelmiş otuz milyon insanı arkamıza destek almamızı istemeyen “Türk düşmanları”nın Avrupa'daki Türk gençliğine Türkçülük yaptırdıklarını söylesek elbette mübalâğa olmaz. Amerikalılar millet olarak önce Amerikalıdırlar, sonra Asya, Avrupa ve Afrikalı olurlar. Başta Almanya olmak üzere Avrupa da aynı noktaya yürüyor. Kaldı ki, birinci Avrupa dediğimiz insanî değerlere, inançlara ve çevreye kıymet veren Avrupa da “İslâm Kimliğini” kabul ediyor. Türkçülüğü “İslâm Kimliğinin” yardımcı bir unsuru olarak kullandığımızda da bu kadar dışlanmayız. Zira burada yaşayan insanların yüzde altmışının ikinci bir kimliği veya kökeni sözkonusu oluyor. Türkiye kökenli gençleri “Türkçülük” nifakıyla Avrupalı kimlikten uzaklaştırarak sahadışı bırakmak isteyenlerin, “Türkiye sevdalıları” tarafından özellikle araştırılmasında fayda var, kanaatindeyiz. Yüzde yetmişi Türk ırkından gelmeyen Anadolu insanlarının Avrupa'daki çocuklarını, yarınki Avrupa'nın kültürel, ekonomik, teknolojik ve hakikî medeniyetindeki inşaasında safdışı bırakmak isteyenlerin şu âdi oyunlarına, bilhassa Almanya'daki Türk aileleri gelmemeli. Dışişleri mensuplarımızı, diyanetimizi, Türkçe öğretmenlerini, dinî cemaatlerimizi ve sivil toplum kuruluşlarımızı da bu istikamette uyarmak lâzım, kanaatindeyiz. “İslâm ortak paydasını” esas aldığımızda hem millî değerlerimizi, hem de iman, ahlâk ve insanî değerlerimizi asimile olmaktan kurtarmış olacağız. Bin senden beri İslâmın bayraktarlığını yapmış bir milletin çocukları, bir frenk hastalığı olan “Türkçülük” ile ne kimliklerini, ne benliklerini, ne tarihlerini, ne dillerini ve ne de Türkiye'ye olan sevgilerini muhafaza edemezler. Hergün biraz daha İslâm ahlâkından soyutlanan gençliği “Kur´ân ahlâkından” başka ne ile koruyabiliriz ki… Yukarıda arz ettiğimiz gibi, Avrupalılar da bizden artık Kur'ân ahlâkını bekliyorlar. Dinlerini doğru bir şekilde öğrenen gençlerimizin başarılarının yüzdeyüz artacağını hepimiz biliyoruz. 08.06.2009 E-Posta: [email protected] |