Cevher İLHAN |
|
Ve “mayınlı yasa”nın akıbeti |
Türkiye’de gündem çok çabuk değişiyor; yeni tartışmalar ve gündemler âdeta bir öncekinin üstünün örtülmesinde istimal ediliyor. “Mayın yasası”nın akıbeti de aynı… Köşk’ün vereceği karar bekleniyor. Onaylandığı takdirde Meclis’teki muhalefet partileri Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Cumhurbaşkanı’nın “onayı” veya Anayasa Mahkemesinin “kararı”na kadar “mayınlı gündem”e ara verilecek; sonra yeniden alevlenecek… İlginç olan önce bu süreçte Başbakan’ın gündemi erken değiştirme teşebbüsleri… “Türkiye’de çalışan kırk bin Ermeni’yi gerekirse Ermenistan’a geri göndeririz” diyen Başbakan’ın birkaç gün sonra “mayın yasası”nın Meclis’te görüşüldüğü sırada “Türkiye’nin geçmişte yabancıları kovmasının faşizan bir baskı olduğunu” söylemesi gibi. Ya da Meclis’teki görüşmelerin en hararetli gününde “Cumhuriyet Savcısının tesciliyle partimizin adı ‘AKP’ değil ‘Ak Parti’; AKP diyenler edebe-âdâba aykırı telâffuz etmekteler” deyip “AKP-AK Parti” tartışmasını başlatması misali… Sonunda kapalı kapılar arkasındaki “ikna” çabalarıyla birçok iktidar partisi milletvekilinin de katılmadığı Genel Kuruldaki oylamada “mayın yasası” çıkarıldı. Başbakan şimdi de kendisinin ve 20 bakanın yanı sıra -50’sinin mâzeret bildirerek- 61 AKP’li milletvekilinin bulunmadığı oylamadaki “fire” haberlerine “öfkeleniyor”; vekillerin kasten değil, dışarıda işleri olduğunu belirterek, meseleyi “fire” tartışmalarına boğduruyor…
DÜNYADA EMSÂLİ OLMAYAN BİR YASA Onca tartışmadan sonra yeniden başa dönülüp “tercihli ihâle”yle “toprakların kullandırılması”nda ısrar edilmesine ilâve olarak, iktidar ile muhalefet arasında politik atışmaların malzemesi haline getirilen “yasa”nın bir çok yönden riskli çıktığı belirtiliyor. Son günde apar topar bir nev'î “güvence” olarak yasaya sokuşturulan Millî Savunma Bakanlığı’nın ihâlede yetkilendirilmesine mukabil “usûlü”nün “unutulması!” bunlardan biri… Aslında AKP hükûmeti daha 2005’te Bakanlar Kurulu kararıyla “mayınların temizlenmesi ile arazinin kullanılmasını” birleştiren ihâle yetkisini Maliye Bakanlığına vermişti. Danıştay, temizleme karşılığı toprakların kullanım için verilmesini uygun bulmamış; “ihâle yöntemindeki birleştirme”den dolayı kararı iptal etmişti. Bunu da nazara almayan siyasî iktidar, bu kez aynı şeyi “yasa” ile yapmaya kalkışmakta. Ne var ki bu süreçte Başbakan ve iktidar partisi sözcülerinin “sınırdaki toprakların peşkeş edilmesi” kaygısına karşı sergiledikleri politik tavır, siyasetin garip cilvesini tecelli ettirmekte. Başbakan hâlâ meydanlarda “Nerede İsrail, İsrail’e verdik mi ki!” diye konuşuyor. Tıpkı çıkardıkları yasada “mayınların temizlenmesi” ile “toprakların kullandırılması”nı aynı torbaya koyuyor; parti kongrelerinde “mayınları temizleyeceğiz, ülkeye toprak kazandıracağız, engelliyorlar” çarpıtmasını tekrarlıyor. Grup Başkanvekilleri, televizyonlarda açık açık “minare doğrultmak”tan bahsediyorlar; demagojilerle “kiralatma”ya hiçbir açıklama getiremiyorlar… Belli ki AKP iktidarı, bu toprakları yabancılara ihâle etmeyi ahdetmiş; bin dereden komik “gerekçeleri” sıralayarak dünyada emsali görülmeyen bir ihâle sistemini savunuyor. Başbakan ve partisi yöneticilerinin tek söylediği, “yabancı düşmanlığı”; itiraz edenleri bununla itham ediyorlar…
FİLİSTİN’DEKİ TOPRAK SATIMI MİSÂLİ Neticede kamuoyunun endişeleri izâle edilmiş değil. Hükûmetin 7 Mart 2008’de Meclis’e gönderdiği “yap-işlet-devret”le mayınlardan temizlenmiş toprakların ihâleyi alan yabancı firma tarafından kullanılmasında bütün ikazlara rağmen yasada ısrarla korunmakta. Ortalıkta bir dizi senaryo dolaşıyor. Uzmanlar, dünyada 14 civarında mayın temizleme firmasının bulunduğunu; bunun üçünün İsrailli, üçünün İsraillilerin ortak olduğu Amerikan şirketi olduğunu belirtiyorlar. Önceki ihâleye de hiçbir yerli firmanın katılmadığı, İsrailli, Amerikan, İngiliz ya da bir başka yabancı şirketin ihâleyi kazanacağı riski duruyor. Hükûmetin “temizle-kullan modeli”ni işletebileceği, birinci ve ikinci seçenekleri geçip üçüncü seçenekle 44 yıla kadar bu toprakları kullandıracağı tedirginliği sürüyor. Daha şimdiden uluslar arası medyada daha önce de “yap-işlet-devret” yöntemi ile ihaleye çıkılan, ancak ulusal güvenlik nedeniyle iptal edilen “Mardin ihâlesi”ne başvuran İsrail destekli Quadro, Redwing ve Mott isimli üç İsrail şirketinin başını çektiği üç ayrı konsorsiyumun adı geçiyor. Türkiye’nin 780 kilometreye yakın Suriye sınırındaki, mayınlı 580 kilometrelik şeritte 516 dekarlık uzun toprak parçasını yabancılara kullandırma yasası, 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde Theodor Herzl başkanlığında alınan kararla Yahudilerin Filistin arazilerini satın almaları ve Arapların topraklarını satmaları ve kiralatmalarıyla kurulan kolhozların (çiftliklerin) birleştirilmesi sonucu 1948’de bu topraklar üzerinde İsrail’in kurulmasına benziyor… Bakalım “mayınlı yasa”nın akıbeti ne olacak? Türkiye bu bereketli toprakları kazanacak mı yoksa bir yarım asır daha mı kaybedecek? Sonra iktidarın ömrü bu ”yasa”yı uygulamaya yetecek mi? 08.06.2009 E-Posta: [email protected] |