Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Birbirine aykırı iki tablo |
Uzunca bir zamandır ülkemizin içinde bulunduğu birbirine zıt, birbirleriyle çelişkili durum, bilemiyorum sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Bu ters orantılı görünüm epeyce bir zamandır dikkatimi çekiyor. Doğrusu nedenini, niçinini bulmakta zorluk çektiğimi de itiraf etmeliyim. Şimdi nazarlarınıza sunacağım aykırı durum, çoğu insanımızın dikkatinden, gözünden kaçsa da, bunun bedihî bir gerçek olduğu kesin. Efendim, peşin fikir ve düşüncelerimizi bir kenara bırakıp, üzerinde yaşadığımız şu topraklarda yaşananları dikkatlice tahlil ettiğimizde, karşımıza birbirinden çok farklı iki tablonun çıktığını görüyoruz. Hepimizi umutlandıran, hepimizi sevindiren, hepimizi şevke, heyecana getiren birinci tabloya baktığımızda, deyim yerinde ise, bütün endişe ve korkularımız son buluyor; kalplerimiz, ruhlarımız sürûra, huzura gark oluyor. Ümit verici bu manzarayı görüp de sevinmemek, geleceğimize umutla bakmamak mümkün değil. İşte iç açıcı, umut verici tablo: Hiç de küçümsenmeyecek bir güce sahip, mânevî değerlere önem veren görüntüsüyle öne çıkan muhafazakâr bir medyanın varlığı... Dindar etiketleriyle tanınan ve epeyce dinleyicisi/seyircisi bulunan radyo/tv kanalları... Ve o paralelde neşriyâtta bulunan, azımsanmayacak tirajlara sahip gazete, dergi ve kitaplar... Ve dindar cumhurbaşkanı ve başbakan... Bakanlar, milletvekilleri, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları... Ve sayısını bilemediğimiz üst ve alt düzeydeki bürokratlar... Devletin çeşitli kademelerinde çalışan, dinî değerlere bağlı âmir ve memurlar... Ülkemiz ve milletimiz için çok iyi bir şans değil mi? İnsanın “Bundan ötesi can sağlığı” diyesi geliyor, değil mi? Milletiyle aynı şeyleri düşünen, aynı değerleri paylaşan bir parlamento ve bu parlamentodan çıkan o paraleldeki bir hükümet... Millî ve mânevî değerleri ön planda tutmaya çalışan önemli bir medya gücü... Şimdi düz mantıkla baktığımızda, böyle bir iç açıcı tablodan çıkan sonuçların da iç açıcı ve en azından umut verici olması gerekir değil mi? Bu güzel manzaranın, bu özlenen tablonun ülke sathında güzel yansımalarının olması lâzım değil mi? Her tarafın “güllük-gülistanlık” olmasını, her yerin “toz pembe” olmasını elbette bekleyemeyiz. Ama az da olsa bu güzel tablonun bir yansımasının olması beklenir, değil mi? Şimdi bir de şu acı, fakat gerçek olan tabloya bakalım: Geçen yıla oranla içki tüketiminin yüzde yirmi artış göstermesi... Sigara içme yaşının 10-11’lere; içki ve uyuşturucu yaşının 14-15’lere inmesi... Kumar ve şans oyunlarının giderek tırmanması... Terör olaylarıyla birlikte diğer cinayet olaylarının giderek artması... Ailevî kavgaların ve boşanmaların her yıl katlanarak devam etmesi... Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık gibi olayların toplumda kronik hâle gelmesi... Ve yıllardır halledilemeyen başörtüsü zulmünün devam ediyor olması... Meslek liselerinin önündeki katsayı engelinin kaldırılmaması... Kur’ân’ı öğrenmek isteyen çocukların önündeki yaş sınırı engelinin devam ediyor olması... Bu olumsuzlukların, bu menfîliklerin bir tek sorumlusu elbette mevcut kurumlar ve yetkililer olamaz. Bu iç karartırıcı durumdan anne-babalar, daha doğrusu derecesine göre herkes sorumlu. Ama yetkili makamlarda oturan zevâtın, vatandaşını her türlü kötü alışkanlıktan korumakla vazifeli olan kişi ve kurumların da, bu korkunç duruma çare olabilecek tedbirleri almak zorunda olduklarını unutmamaları gerekir. Bize tuhaf da gelse, yaşamakta olduğumuz şu iki tablo bize gösteriyor ki, dindar da olsalar belli bazı mevkilere gelen zevât, her zaman eh-i dinin derdine devâ olamıyor. Veya buna mümasil, ehl-i dinin bazı imkânları ellerinde bulundurması da, mü’minlerin giriftar olduğu problemleri çözemiyor. Bize göre en etkili çare, her mü’minin tahkikî, güçlü bir inanca sahip olmasından geçiyor... 07.06.2009 E-Posta: [email protected] |