Şaban DÖĞEN |
|
Kalplere gizli polisi yerleştirmek |
Eskiden yol kesen, adam öldüren, soygun yapan eşkıyalar vardı. Bunlar eğitimden yoksun câhil insanlardı. Şimdi nice yüksek okullar bitirdiği hâlde modern eşkıyalar, hortumcular, cani ruhlu modern kılıklı insanlar yetişegeldi. Böylelerinin arkasına polis dikmek de yetmiyor. Nihayet polis de insandır, onun da arkasına bir polis dikmek gerekiyor. Bu kesin çözüm değil. Ancak kalplere gizli polis yerleştirilirse, kişi kimse görmese bile kötü bir iş yapmaktan kendini uzaklaştırabilir. İşte o gizli polis, ancak imanla kalplere nakşedilebilir. Kişi Allah’ın her an yanında bulunduğu, bütün yaptıklarını gördüğü, iyi ve kötü bütün hareketlerini kaydettirdiği, birgün günahlarından sorguya çekileceği; başıboş ve sorumsuz olamayacağına inandığında o manevî gizli polis onu kötülüklerden çekip çevirmeye, iyiliklere yöneltmeye yetiyor. “Ben yalnız îman üzerine mesâimi teksif etmiş bulunuyorum… Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve îmânını terennüm ediyorum, yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği Tevhid ve îman esâsı üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur”1 diyen Bediüzzaman Said Nursî’nin bütün emeli işte buydu: Kalplere imanı yerleştirmek. Bu sûretle vatana, millete yararlı fertler yetiştirmek. Eskiye göre toplumda manevî bir erozyonun varlığı bir gerçek. Sevgi, saygı, merhamet duygularında müthiş bir çözülme var. Güven duygusu azaldı, kötülükler arttı, menfaat hükmetmeye başladı. İşte bu manevî çözülmeyi daha başlangıçta sezen Bediüzzaman, yaygınlaşma istidadında olan kötülüklere karşı bir paratöner vazifesi gören; binanın temeli, ağacın kökü kadar önemli; bütün güzelliklerin kaynağı, insanı insan yapan, güzelliklere yönelten imana yöneldi. “İmânı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı; çünkü, en ziyâde burada ihtiyaç var” diyor ve ekliyordu: “Binler rûhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin îmânına ve saadetine hizmet için burada kalmaya—Kur’ân’dan aldığım dersle—karar verdim ve vermişiz.”2 Bu millet bin yıldır İslâma hizmet etmiş, imanlarından aldıkları kuvvetle hayata bağlanmış, insanlığa maddeten ve manen faydalı olmuşlardı. İşte insanımız bu hakikatlerden uzaklaştıkça tereyağının bozulduğunda zehire dönüşmesi gibi hem kendisi, hem toplum için zehir olmaktaydı. Öyleyse kaybettiklerimizi kaybettiğimiz yerde aramalı, bizi biz yapan, huzur ve mutluluğa sevk eden değerlerimize yeni baştan sahip çıkmalıyız. Bu altyapı olduktan sonra artık maddeten ve mânen kalkınma mesele olmaktan çıkardı.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 543. 2- A.g.e., s. 441; Emirdağ Lâhikası, s. 169; Beyanat ve Tenvirler, S. 317. 07.06.2009 E-Posta: [email protected] |