Ali FERŞADOĞLU |
|
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 2 |
* Gıybetçi/dedikoducu ile evlenmeyin: Gıybet, başkalarının arkasından, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmaktır. İnsanların zaaf, kusur, yanlış ve kabahatlerini anlatmak, yaymaktır. Dedikoducular kendilerini şöyle müdafaa eder: “Ben doğruları söylüyorum, bu anlattıklarım onda var, yalan söylemiyorum ki!” Zaten gıybet, kişinin hoşuna gitmeyecek söz, davranış ve durumlarını arkasından konuşmaktır. Söylenenler doğru ise gıybettir. Yalan ise, aynı zamanda iftiradır. Gıybet, yâni dedikodu; zâlimâne bir cinâyet, büyük bir günah, aile ve toplum hayatını zehirleyen bir hıyânettir. Onun için mü’min akıl, kalp, vicdân, insanlık, fıtrat ve milliyetin kabul etmediği bu alçak silâha tevessül etmez. Gıybet/dedikodu yapan ile evlenirseniz; artık ne şahsî sırlarınız kalır, ne aile sırları… Hassas ve önemli olan bu mevzû, İslâm kaynaklarında çok teferruâtlı olarak işlenmiştir. Şu hususların gıybet sayılmayacağı belirtilmiş: “Kendisine yapılan haksızlığı gidermek için ehline ve vazifeli şahıslara durumu anlatmak, “Herhangi bir iş için ortaklık kurmak isteyenlerin, sormaları halinde, sırf meşveretin hakkını vermek için—his ve duygularını karıştırmadan—gerekli bilgileri vermek, muhtemel zaaf ve zararlara dikkat çekmek, “Tahkir ve teşhir için değil de, sırf târif için, insanları ‘kör, topal, kısa’ gibi sıfatlarıyla anmak, “Yaptığı kötülüklerden sıkılmayıp alenen işleyen ve onlarla iftihar edenler hakkında yapılan uyarıcı konuşmalar, tarifler de gıybet sayılmaz.”1 * Hasetçi ile evlenmeyin: Haset, çekememezlik, kıskançlık anlamına gelir. Hasetçi, başkalarının mal, mülk, güzellik, başarı, kabiliyet ve üstünlüklerini içine sindiremez. Hasedin bulunduğu yerde riya, rekabet, bencillik gibi süflî duygular da vardır. Bunlar hasede kuvvet veren duygulardır. Haset eden, eğer bu duygusunu gemlendirmez veya yönlendirmezse, kendi kendisini yiyip bitirmekle kalmaz, nice taşkınlıklara, yanlışlıklara da girer. Haset öylesine dehşetli bir hastalıktır ki, zararı hased edilenden çok hased edenedir. Bu duygu hasetçinin gözünü kör, ferâsetini iptal eder. * Kindarla evlenmeyin: Kin ve nefret, fıtratımızdan atamayacağımız duygulardır. Çünkü bunlar bize, düşmanlarımıza ve kötülüklere karşı kullanılmak üzere verilmiş birer silâhtırlar. Ancak, kin ve nefretimizi iyi kanalize edebilirsek, tahripte değil, tamirde kullanabiliriz. Kin gibi kötü bir huy, ancak din, vatan düşmanlarına, zalim ve diktatörlere karşı kullanılmak için ruhumuza takılmış itici güçtür. Kinini dışa yöneltemeyen, içe dönük kullanabilir ve evliliği zehire çevirir. * Riyakârla evlenmeyin: Riya, olmadığı halde öyle görünmek veya bir işi gerçekten ahlâkî olduğu, yapması gerektiği ve Allah’ın emri olduğu, uyması gerektiği için değil; gösteriş için yapmaktır. Riyakâr, işlerini gösteriş, maddî veya nefsî çıkar için yapar. Kalp hastalıklarından biri de riyadır. Riyakârlık, aynı zamanda fiilî bir yalancılıktır. Mürâînin davranışları hep yalancılığını ilân eder. Bunun için Resûlullah’ın (asm) dilinde riya “gizli şirk” olarak vasıflandırılmış. Riyakârla evlenirseniz, güveniniz sarsılır, emniyet edemezsiniz. Bu da fecî olaylara sebep olabilir. *Sû-i zâncı ile evlenmeyin: Sû-i zân, başkaları hakkında kötü düşünme mânâsına gelir. Yâni, insanların sebebi bilinemeyen ve tahkik edilemeyen bir kısım hareket, davranış ve sözlerini kötüye yormaktır. Aile ferdlerini ve cemiyetleri birbirine düşüren, parçalayan hastalıkların başında sû-i zân gelir. Çünkü bu kötü haslet, ithamlara sebebiyet verir. Bu da dayanışmayı kırar, saadetleri parçalar, hayatı zindana çevirir, sosyal münâsebetleri öldürür.
Dipnot:
1- Mektûbat, s. 267, 268. 07.06.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |