H. İbrahim CAN |
|
Geceyarısı operasyonu ile kanun geçti, ama... |
Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin kanun meclisten geçirildi. Hem de bir geceyarısı operasyonuyla. Çünkü nedense hükümet, Türkiye için 1 Mart 2004’te yürürlüğe giren Ottawa Sözleşmesinin mayınların temizlenmesi için tanıdığı on yıllık sürenin yarısını geçtiğini yeni fark etmişti. Ottawa Sözleşmesinin 5. maddesinde “Taraf Devletlerden her biri, yetkisi ya da denetimi altında olan mayınlı alanlardaki bütün anti-personel mayınları, bu Sözleşmenin sözkonusu Taraf Devlet için yürürlüğe girmesinden sonra on yıldan geç olmamak şartıyla, mümkün olan en kısa zamanda imha etmek veya imha edilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü getiriliyor. Türkiye, Bulgaristan sınırındaki mayınları 2002’de temizledi. Suriye sınırında ise 510 km uzunluğunda ve 350 metre derinliğinde toplam 178 milyon 500 bin metrekarelik bir mayınlı arazi var. Bu arazinin ihale süreci de hesaba katılırsa en geç dört yıl içinde temizlenmesi bir zorunluluk. İşin zorluğu bu mayınların bir çoğunun hava şartları, toprak kaymaları vs sebeplerle yer değiştirmiş olması. Kara mayınları resmî kayıtlara göre 1993-2003 yılları arasında 299 asker ve 289 sivilin ölümüne, 1524 asker ve 739 sivilin de yaralanmasına sebep oldu. Bu olayda kamuoyunun nasıl kolaylıkla yönlendirilebildiği bir kez daha görüldü. Mayın temizleme işinin arazilerin uzun süreli kullanımı karşılığı İsrailli şirketlere verileceği yönündeki haberler anında yankı buldu ve muhalefet hükümete yüklendi. Genelkurmay, bu işin özel sektöre yaptırılmasına karşı çıktığını açıkladı ve NATO İkmal ve Bakım Teşkilâtı’nı (NAMSA) öncelikle dikkate alın dedi. Halbuki NAMSA işlerini bizzat yapan değil, hizmet satın alma yoluyla piyasaya yaptıran bir birim. Kuruluş kendi web sayfasında kendi işlevini şöyle anlatıyor: “Bu lojistik hizmetlerinin büyük çoğunluğu sanayiye ihale edilir ve kuruluşun ana rolü ulusların ihtiyaçlarının takibi, lojistik yönetimi faaliyetlerinin merkezileştirilmesi, uluslar arası rekabete açık ihaleler yapılması ve müşterilere verilen hizmetlerin maliyet ve kalitesinin kontrol edilmesidir”. Hal böyle olunca, işin NAMSA’ya hizmet alımı suretiyle verilmesi halinde, bu kuruluşun, işi ihale ederek bir İsrail şirketine vermesinin önünde hiçbir engel yok. Hem de bu kuruluşa iş verildikten sonra –eğer şartnameye özel hükümler koymazsanız- işi kime vereceğini pek denetleme imkânınız yok. Peki bu mayınları özel sektörün temizlemesi neden sakıncalı? Neden güvenlik güçlerinin gözetim ve denetimi altında temizlenemez? Bu işe talip olduğunu açıklayan bir şirket 216 milyon dolara iki yılda temizlerim diyor. Mademki bu araziler çok kıymetli ve yap-işlet-devret yoluyla vermek istemiyoruz, bütçeden bu işe bu kadar para ayıramaz mı hükümet? Aslında asıl düşünülmesi gereken husus; mayınların temizlenmesi değil, temizlenme sonrası ortaya çıkacak arazinin sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi. Bu arazilerin kadastrosu, tarımsal verimliliği, sulama biçimleri tesbit edilmeli ve en verimli hangi ürünlerin yetişeceği belirlenmeli. Sonra da araziyi kimin işleteceği değerlendirilmelidir. Oradaki köylülere paylaştırmak, arazilerin kısa süre içinde istenmeyecek kişilerin elinde toplanmasına sebep olacaktır. Bu yönün iyi değerlendirilmesi gerekir. Suriye sınırında güvenliğin bekçiliğini çok uzun zamandır Türk askeri yapıyor. Karşı taraftakiler ise —Kilis gezimde öğrendiğim kadarıyla—akşam gelince evlerine gidip yatan güvenlik görevlileri. Bu arazilerin değerlendirilmesi esnasında kaçakçılık ve kaçak sınır geçişleri için ne tür tedbirler alınacağının da belirlenmesi gerekiyor. Bu vesile ile mayınlarla ilgili başka bir hususa da dikkat çekmek gerek. Doğu ve güneydoğuda terör örgütü mayınları aktif bir silâh olarak kullandı ve hâlen de kullanıyor. Ayrıca güvenlik güçleri de özellikle kırsaldaki karakolların etrafını zaman zaman mayınladı. Bu mayınlar da yöre insanları için büyük tehlike arz ediyor. Suriye sınırındakileri temizlerken, ülke içindeki mayınlı araziler de temizlenmeli. Barış istediğini iddia eden terör örgütünün de bu kadar acımasız ve uluslar arası kurallara aykırı bir silâhı kullanmaya son vermesi gerek. Türkiye’nin resmî kayıtlı 935 bin mayından bir an önce kurtulmasını diliyoruz. 07.06.2009 E-Posta: [email protected] |