Vehbi HORASANLI |
|
Savunma politikası nasıl olmalıdır? |
Osmanlı Devleti zamanında askerler en modern eğitimi alır, teknolojisi en yüksek silâh ve cihazları önce onlar kullanırdı. Hatta Fatih Sultan Mehmed gibi büyük askerler, havan topundan tutun da, gemileri karadan taşıtmak gibi tarihte ilk defa görülen icatlara imza atmışlardı. Fakat günümüzde özellikle Batılı ülkelerin etkisi altına giren askerlerimiz, teknolojide ulaşılan en son tekniklerden oldukça habersizdir. Silâhlanma konusunda olduğu kadar askerlik yönetiminde de çağın gerisinde kalmıştır. Hâlâ “mükellef askerlik sistemi” denilen çağdışı bir yöntem ile gençlerimiz hayatlarının en verimli döneminde vazife başına çağrılmaktadır. Edindiği birçok beceri ve tecrübeyi ne yazık ki bir daha kullanılmayacak olmasından dolayı adeta emekler çöpe atılmaktadır. Hâlbuki “profesyonel askerlik” sayesinde elde edilen bilgi ve tecrübeler ziyan edilmeyecek daha uzun yıllar kullanılabilecektir. Profesyonellik sayesinde günümüzün en kötü ekonomik hastalıklarından biri olan işsizliğe karşı bir tedbir alınmış olacaktır. Zira profesyonel askerlik, en az 300 bin kişiye istihdam imkânı sağlamaktadır. Özellikle yıllardır büyük sorun yaşadığımız PKK terörüne karşı en etkili savunma yöntemi profesyonel timlerden oluşan askerler sayesinde olmuştur ve bundan sonra da aynı sonucu almak mümkündür. Hayatında ilk defa eline silâh almış gençlerimizi eşkıyaya karşı kullanmak en hafif ifadesi ile sorumsuzluktur. Sırım gibi delikanlılar işsiz güçsüz kahve köşelerinde pineklerken bunlara hayatları boyunca düzenli bir iş imkânı sunan “profesyonel askerliği” geciktirmek büyük bir hatadır. ‘Hamidiye Alayları’nın günümüz versiyonu olan koruculuk yerine, aynı masrafla çok daha iyi ve güçlü güvenlik güçleri temin edilebilir. Hayatının 15 yılını askerlik mesleğinde geçirmiş birisi olarak, hâlihazırdaki uygulamayı üzülerek izliyor, boşa giden emeğe endişe ile bakıyorum. Ecdadımız, başta Kur’ân’ın ve Peygamberimizin (a.s.m) emrine uymuş en yüksek teknolojiyi ve askerlik mesleğinin gerektirdiği yönetim anlayışını uygulamıştır. Bunun sonucunda dünyada eşi benzeri görülmemiş zaferlere imza atmıştır. Bakın, Enfal Sûresinde Cenâb-ı Allah, mealen şöyle buyurmaktadır: “Karşıtlarınızı caydırmak için olanca gücünüzle kuvvet hazırlayın.” Nitekim bu âyetin tefsirini yapan sevgili Peygamberimiz (asm), “Ey Ashabım! Dikkat edin! Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır” diye buyurmuştur. Zaman göstermiştir ki silâhını en iyi bir şekilde kullanan yani düşmanının silâhı üzerine gelmeden onu etkisiz hale getiren, daima galip gelmiştir. Önceleri okçular, daha sonra topçular şimdi de roketleri kullananlar tartışmasız olarak savaşın geleceğini tayin etmektedirler. Sırbistan ve Körfez Savaşı bunun en iyi delilidir. Sadece güdümlü mermi atılarak hiçbir piyade askeri kullanılmadan Sırbistan, devlet başkanlarını teslim etmek suretiyle dize getirilmiştir. Keza Irak’ta büyük bir tank ve asker sayısı üstünlüğü bulunan Saddam’ın ordusu, tank avcısı füzeler karşısında büyük bir trajedi yaşamıştır. Yıllarca eskimiş ve demode olmuş silâhlara para harcayan devletler ekonomilerini batağa sürükledikleri gibi büyük yenilgilere ve acılara da sebep olmuşlardır. Bakın Bediüzzaman “şeşhane ile mitralyöze mukabele edilmez” diyerek düşmanlarımızın karşısında savaşırken “…o silâhın karşısında dayanmak, onun naziriyle mukabele etmek lâzım gelir” ifadesini kullanmaktadır. Aksi halde sonuç tam bir hüsran olacaktır. Bu hamur çok su götüreceğinden, fazla söze gerek duymuyorum. O halde ne yapmalı? Teknolojimizi geliştirirken aynı zamanda ülkemiz ekonomisinin de belini büken savunma harcamalarını nasıl kontrol etmeliyiz? Cevabı çok basittir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Batı ülkelerinin yaptığı gibi yaparak hem “Ergenekon Çetesi” gibi oluşumların önüne geçilmiş olur, hem de akıllı bir silâhlanma politikası uygulanabilir. En başta (hâlâ büyük bir ayıbımız olan) Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlı bir yönetime kavuşturulması sağlanmalıdır. Bu güne kadar gelişmiş ülkeler karşısında yaşadığımız utanç verici bu durumdan bir an önce kurtulmalıyız. Nerede bir Latin Amerika veya Afrika ülkesi varsa onlarda olduğu gibi geniş yetkileri olan bir askerî otoritemiz var. Bunlar, halk tarafından seçilmiş yöneticileri saymadıkları gibi “muhtıra” benzeri yöntemlerle demokratik sistemin bozulmasına yol açmaktadırlar. Böylesine çağdışı kalmış bir tutumu hiçbir sağduyu sahibi insan kabullenemez. Ben kendi adıma üzülüyor, korkak devlet adamları yüzünden içine düşmüş olduğumuz bu berbat durumdan ötürü kaygı duyuyorum. İş söze geldiği zaman “mangalda kül bırakmayan” Başbakanımızın kulakları çınlasın. Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz… Yıllardır devleti idare ettiğini sanan hükümetimiz, bu gayrı ciddî durumdan bir an önce kurtulmak için gerekli teşebbüslerde bulunmak zorundadır. Eğer bu adım gerçekleşirse modern bir ordu için atılması gereken adımlar çok daha kolay bir şekilde yapılabilecektir. Zira “profesyonellik” başta olmak üzere akılcı silâhlanma yapılarak yıllardır milyarlarca dolar ödediğimiz Amerikan hurdalarının alımına bir son verilecektir. Teknolojinin ulaştığı son yenilikler iktisatlı bir savunma harcaması yapmayı kolaylaştırmıştır. Ülkemizin sanayide geliştiği noktayı hiç kimse küçümsememelidir. Avrupa’nın otomotiv devi olmayı başarmış bir ülke olarak en iyi atışı yapan silâhları üretmek ve pazarlamak çok zor olmasa gerektir, vesselâm… 10.06.2009 E-Posta: [email protected] |