Faruk ÇAKIR |
|
Milletten kopan parti |
Ana muhalefet partisi CHP’nin hâl ve gidişinden ‘samimî CHP’liler de memnun değil. Bu düşüncelerini de her fırsatta ifade ediyorlar. Baştan ifade edelim ki, CHP’nin ya da diğer partilerin ‘hâl ve gidişi’ doğrudan bizi ilgilendirmiyor. Ama arzu ediyoruz ki, her parti gibi CHP de milleti dinlesin, suları tersine akıtmaya çalışmasın ve millete rağmen iş yapanlarla kol kola girmesin. Böyle yapması hem Türkiye’nin, hem de kendisinin menfaatine olmaz mı? CHP için içeriden ve dışarıdan yapılan en büyük eleştiri, “halktan kopuk olması”dır. CHP yöneticileri zaman zaman öyle açıklamalar yapıyorlar ki, bu açıklamaların hedefinin kim olduğu noktasında şaşıp kalıyorsunuz. Buna, ‘ayağına kurşun sıkmak’ mı denilir, ‘bindiği dalı kesmek’ mi denilir; ona da millet karar versin... İsterseniz, dışarıdan bakarak CHP hakkında doğru tesbitlerde bulunanları şimdilik bir yana bırakıp, ‘içeriden’ yapılan tesbitlere bakalım. 35 yıldır CHP çatısı altında siyaset yapan ve Eylül 2007’de partideki tüm görevlerinden istifa ettiği halde halen CHP Ankara Milletvekili olan Eşref Erdem’e kulak verelim. Erdem, çok şey söylemiş ama aslında bütün sözlerini şu cümlesi özetliyor: “Kitlelerle aramızdaki kopukluğun bu denli büyük olduğunu ben ancak ayrıldıktan sonra anladım.” (Devrim Sevmay’ın röportajı, Milliyet, 8 Haziran 2009) Bir değil, belki milyonlarca kişi CHP’yi tam da bu sebeple eleştiriyor. Milletten kopuk olmak, halka rağmen halk için icraatlarda bulunmak, millet ‘Mersin’e giderken ‘tersin’e gitmek CHP’nin alâmet-i farikası/ayırt edici özelliği olmuş durumda. Bu tesbiti CHP’li olmayan her hangi birisinin yapması da önemlidir, ama ömrünü CHP’de siyaset yaparak geçirmiş tecrübeli bir ismin bu sözleri sarfetmesi herhalde çok daha anlamlıdır. CHP milletvekili Eşref Erdem başka şeyler de söylemiş, ama eğer CHP de ‘parti’ olmak iddiâsını hâlâ devam ettiriyorsa tek cümlelik bu ‘eleştiri’yi çok ciddiye almalı ve bunu tahlil etmelidir. Tabiî ki gereğini yerine getirmek için! Yoksa, “Bir CHP’li bunu nasıl söyler, o halde buna haddini bildirelim” diye hadiseye yaklaşırlarsa zarar eden yine kendileri olur. “Kürt sorunu”nda çözümün, ‘doğruyu söylerek’ mümkün olabileceğini de hatırlatan Erdem, “Doğruyu söylemek” tabirini de şöyle açıklamış: “Bir siyasi partinin lideri risk almalıdır. Riski olumsuz anlamda kullanmıyorum. Herkesin kendi iç dünyasında arzu ettiği, ama bir türlü söyleyemediği şeyi çıkıp hararetle savunabilmek, açıkça söyleyebilmektir risk almak... Koşullar ne olursa olsun tutarlı ve sürekli bir biçimde doğru bildiğinizi söylemek... O söylediğiniz şey belki bir yıl, iki yıl tepki çekebilir, ama bir süre sonra bir bakarsınız, o doğruyu herkes konuşmaya başlamış, büyük bir mutabakat oluşmuş. Meselâ bu ülkede bir lider, grup konuşmalarında beş yıl süreyle ‘Ne var arkadaşım, Türkiye bölünmüyor, bizim bölünme diye bir konumuz yok, bu noktadan kurtulalım ve artık bir araya gelip, konuşalım’ diyebilmeli.” 29 Mart’ta ilk defa MHP ile CHP arasında olağanüstü oy geçişi yaşandığını da ifade eden CHP’li Erdem, “Bu çok çok önemli bir kırılmadır. Hiçbir şekilde MHP’ye oy vermeyecek CHP seçmeni ilk kez kitleler halinde MHP’ye oy verdi” tesbitinde bulunmuş. “Özellikle 2004-2005’ten beri sanki Deniz Bey gitti, yerine başka bir Deniz Bey geldi” de diyen Erdem, bunu da şöyle açıklamış: “Konjonktür korkusu ve telkinler.” Neyse, CHP, önüne gelen bu sorgulama fırsatını değerlendirebilirse neticede millet de kazanır, devlet de. 09.06.2009 E-Posta: [email protected] |