M. Latif SALİHOĞLU |
|
Okuma programında irade terbiyesi |
Bilhassa yaz günlerinde yoğunluk kazanan okuma programları, aynı zamanda bir çeşit "kamp hayatı" mahiyetinde icra ediliyor. Kamp hayatı ise, normal hayattan bazı farklılıklar arz ediyor. Nisbeten zahmetli, meşakkatlidir. Öyle de olması gerekiyor. Aksi halde, normal hayat monotonluğundan bir farkı kalmaz. Kamp hayatında bazı gıdalardan veya sair maddî nimetlerden kısmî bir mahrumiyet durumu söz konusu olabilir. Buna mukabil, mânevî nimetlerde, aklî, kalbî ve ruhî gıdalarda fevkalâde bir bolluk ve bereket görünür. Yeknesaklığı ve hayatın monotonluğunu farklılığa ve değişkenliğe inkılâp ettiren kamp hayatı, insana aynı zamanda bir "irade terbiyesi" kazandırır. İrade terbiyesinin başında ise, zahmet ve meşakkatten kaçmamak, doğru ve faydalı olduğuna inanılan işlerin, hizmetlerin peşinden koşmak dirayeti gelir. İrade terbiyesi gören bir kimse, üzerinden tembelliği atar, gayret hissiyle coşup taşar. Durmak nedir bilmez. Bir dakikasını dahi boşa geçirmez. İrade hakimiyeti ile hevâ ve hevesin önü kesilir, malayanî arzular büyük ölçüde dizginlenir. İradesi kuvvetli olan kimse, canının her istediği yiyeceğin, içeceğin peşinden koşmaz, zarurî olmayan ihtiyaçlar karşısında "sanki yedim" düstûrunu istimal eder. Meşhûr darbımeselde ifade edilen "Yemek için yaşamamak, yaşamak için yemek" gerektiğini çoğu kimse ezbere bilir ve buna inanır. Ancak, iş uygulamaya gelince, bu kez çoğunluğun yan çizdiği, yahut birtakım tevillerle mazeret uydurduğu görülür. Oysa, bu gibi hallerde kişi öncelikle kendini aldatıyor, hatta kendine bilmeyerek de olsa zarar veriyor. Zira, eski zamanda açlıktan ve yokluktan yaşanan sıkıntı ve zaafiyetler, bugün daha ziyade tokluktan ve bolluktan yaşanıyor. Bilhassa günümüzde hastahanelere gidenlerin, tıbbî ilâçlar kullananların çoğunun, yediği yemeklerin aksi tesiriyle rahatsızlandığı anlaşılıyor. Evet, aşırı yemek düşkünlüğü ve mideyi şımartma alışkanlığı, esasında bir zaaf eseri olup kişinin başına olmadık işler açıyor. Hayatını azaba dönüştürüyor. Okuma programlarına katılan kimseler ise, sadece nefsanî arzulara değil, aynı zamanda midenin arzularına da gem vurmalı, gem vurmasını bilmeli. Daha doğrusu buna iradesinin kuvvetiyle karşı koymasını bilmeli, bunu başarabilmeli. Hasılı, okuma programlarına katılanlar, en çok kendi nefsiyle mücadele eder. Feyiz ve berekete daha ziyade mazhar olmak için, perhiz de yapar ve bir nev'î riyazet gösterir. Bu maksadın hasıl olması için, hiç olmazsa üç öğünden birini, meselâ öğle yemeğini kaldırmaya ne dersiniz?
Tarihin yorumu18 Haziran 1953
Bağımsız Mısır Cumhuriyeti
Yaklaşık üç buçuk asır boyunca Osmanlı idaresi altında huzurlu bir devir yaşayan Mısır, 1880'li yıllarda İngilizlerin boyunduruğu altına girmesiyle birlikte sıkıntılı, çalkantılı günler yaşamaya başladı. (İngilizler'den kısa bir süre önce, Fransızlar da Mısır'ı işgal altında tutmuşlardı.) Sömürgecilerin baskısı, Birinci Dünya Savaşı boyunca daha da şiddetlenerek devam etti. 1922'de Mısır'da kurulan Krallık rejimi de ülkeyi huzura kavuşturamadı. Zira, bu rejim hem yeni dünya konjonktürüne uygun değildi, hem de İngiliz hakimiyetini tümüyle reddetmiyordu. Çalkantılı gelişmeler, 1952 senesine kadar aralıksız şekilde devam etti. Bir yandan sömürgeci İngiliz güçlerinin müdahalesi, bir yandan Kraliyet yanlıları ve bir yandan da Cumhuriyet taraftarlarının çekişmesi, Mısır'ı kanlı bir kaosun içine doğru sürükledi... Neticede, Cumhuriyeti savunan "Hür Subaylar Hareketi" galip geldi ve 1953 yılının 18 Haziran'ında "Bağımsız Mısır Cumhuriyeti" ilân edildi. Burada bağımsızlığı kolaylaştıran en önemli sebeplerin başında, II. Dünya Savaşının dolaylı etkileri gelir. Almanya ile amansız bir savaşa tutuşan İngiltere, eski kuvvet ve satvetini büyük ölçüde kaybetti. Bu sebeple, sadece Mısır değil, birçok İslâm ülkesi sömürgecilikten kurtularak bağımsızlığına kavuştu. 1956'da Suveyş Kanalının millileştirilmesi üzerine Mısır'a bir kez daha müdahale etmek isteyen İngiliz ve Fransızlar, Rusya'nın tehditleri karşısında geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar. Cumhuriyet'in ilânından sonra da sıkıntılı ve çalkantılı dönemler yaşayan Mısır'da (Sosyalist Arap milliyetçisi Nasırcılarla İhvan–ı Müslimin taraftarlarının çatışması gibi), ne yazık ki ideal mânâda bir "demokratik cumhuriyet" hüviyetine hâlâ kavuşabilmiş değil. Gerek nüfusu ve gerekse coğrafî hacmi itibariyle Türkiye'den daha büyük olan Mısır, Müslüman Arap âleminin de en büyük ve en güçlü ülkesidir.
Mısır Cumhuriyetinin resmî devlet arması. 18.06.2009 E-Posta: [email protected] |