M. Latif SALİHOĞLU |
|
Ele geçirilen tepelerde mahsur kalmak |
Bir ülkede mazbut ve mütedeyyin politikacıların iktidara gelmesi, işbaşına geçmesi, şüphesiz ki pek mühim ve sevindirici bir hadisedir. Ancak, herşey bundan ibaret değildir. Sadece iktidara gelmekle herşey düzelmez, ortalık süt–limana dönmez. Bu sebeple, dindar siyasetçilerin son derece dikkatli olması, hassas davranması gerekir. Aksi halde, fayda yerine zarar gelebilir. En büyük zarar ise, ye'sin, yani ümitsizliğin hayat bulup dirilmesidir. Halkı şu mânâda bir noktaya getirmek, bir nevî cinayet olur: "Bu işler düzelmez. Kim gelirse gelsin, din hürriyetini, insan temel hak ve hürriyetlerini sağlayamaz. Baksanıza, en dindar, en güvenilir diye bildiğimiz zatlar bile gelip başa geçti, ancak yine de bu işleri halledemediler... Yok, yok, bu memleket düzelmez, adam olmaz artık..." Ne yazık ki, insanlarımız bugün böylesi bir ümitsizlik vâdisine doğru sürüklenme noktasına gelmiş bulunuyor.
GÖZÜNÜ İKTİDARA DİKMEK 1950'li yıllarda Üstad Bediüzzaman'ı Emirdağ'da ziyaret eden Urfa'lı Salih Özcan, bir hatırasında başta Menderes olmak üzere Demokratları tenkit ettiğini ve biraz daha ileri gidip “Hocam biz bir parti kuralım. Biz başa geçelim” dediğini anlatıyor. Buna mukabil, "Biz bütün kuvvetimizle Menderes’i desteklememiz lâzım" diyen ve gerekçesini izah eden Üstad Bediüzzaman, dindarların parti kurup başa geçmesi hususundaki suâle ise şu mânidar cevabı verir: “Eğer bugün Celâl Bayar bana dese, ‘Said gel, buraya otur,’ ben şiddetle reddederim. Bir cemiyette yüzde yetmiş dindar olmazsa, İslâmiyet nâmına başa geçmek cinayet olur. Memuru, mebusu senden olmadıktan sonra, İslâmiyete büyük zarar olur." (Son Şahitler–III, s. 241) Bugünkü iktidar partisi, "din adına ortaya çıkmadığını" sözle ikrar etmesine rağmen, ona oy veren çoğunluğun niyet ve beklentisi, yine de "din nâmına yapacağı hizmetler" noktasında temerküz ediyor. Esasında, iktidardakilerin özellikle seçim zamanındaki söz ve tavırları da, vatandaşı bu tarz bir niyet ve beklenti içine sokacak bir mahiyette cereyan ediyor. Yani, "zımnen de olsa" din adına siyaset yapma durumu söz konusu. Yaşanan gelişmeler ise, din nâmına hareket edenleri değil, Üstad Bediüzzaman'ı haklı çıkarıyor. İşte bakın. Mütedeyyin siyasetçiler 7–8 senedir iktidarda ve işbaşında. Dahası, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, RTÜK Başkanı, YÖK Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı..., hepsi de özellikle başörtüsü meselesinde aynı paralelde hareket ettikleri ve benzer düşünceleri paylaştıkları halde, yine de müsbet bir netice alınamıyor. Aksine, durum bazı noktalarda daha da vahim bir noktaya geldi. Meselâ, ÖSS'ye başörtülü kızların alınmaması gibi... Demek ki, sadece iktidara gelmek ve tepeleri ele geçirmekle herşey hallolmuyor. Üstelik, o tepelerde mahsur kalma riski de var. AKP iktidarı, o tepe noktalarında adeta mahsur kalmış gibi.
Tarihin yorumu 13 Haziran 1859
Büyük Erzurum depremleri
Erzurum'da 1800'lü yılların üçüncü çeyreğinde meydana gelen dört büyük deprem vardır ki, bunların en şiddetlisi 1859 Haziran'ında vuku buldu. Muhtelif kaynaklarda—gün itibariyle 2 veya 13 Haziran'da—yaşanan depremin çok sarsıcı olduğu ve koca şehirde adeta sağlam yapı kalmayacak harabezâr bir manzara oluştuğu ifade ediliyor. Boğaziçi Üniversitesine bağlı ilgili Enstitünün kayıtlarına göre ise, yaklaşık 15 bin insanın bu deprem esnasında vefat ettiği belirtilirken, diğer bazı kayıtlarda ise, "Adeta şehrin altı üstüne geldi" ifadesi kullanılıyor. Son derece dikkat çekici bir başka nokta ise, 19. asrın üçüncü çeyreğinde vuku bulan şiddetli Erzurum depremlerinin çok kısa süren periyotlarıdır. Şiddetli depremler, genelde çok uzun aralıklarla meydana gelirken, 1850–1875 yılları arasındaki dönemde ise, Erzurum'da tam tamına dört kez büyük deprem hadisesi yaşandı. Bunların birincisi 1852 Temmuz'unda, ikincisi 1859 Haziran'ında, üçüncüsü 1868 Nisan'ında ve dördüncüsü 1875 Kasım'ında meydana geldi. Bu ise, Anadolu'daki deprem tarihinde görünen çok ender bir hadisedir. Buna benzer bir başka zaman aralığı 1939–44 yıllarında yaşandı. Ancak, bu zaman diliminde meydana gelen şiddetli depremler aynı yerde değil, birbirinden çok farklı merkezlerde oldu: İzmir, Erzincan, Gerede–Bolu gibi... 13.06.2009 E-Posta: [email protected] |