Faruk ÇAKIR |
|
Ezana hasret yıllar |
araretli tartışmalar esnasında bazı önemli ‘gün’leri unutma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu günlerden biri de 18 yıl susturulduktan sonra 1950’de yeniden hürriyetine kavuşan “Ezan-ı Muhammedînin aslıyla okunduğu gün”dür. “Yakın tarih”i gereği kadar araştırma imkânı bulamayan gençler bilmez, orta yaşlılar da yeteri kadar hatırlatan olmadığı için unutmuş olabilir; ama “Müslüman Türkiye”de bir dönem “Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber” diyerek camilerde ezan okunması yasak imiş! Evet, şaka değil; bugün bazılarının “Güzel okunmuyor, çok ses çıkıyor, sabahları uyuyamıyoruz” diye itiraz ettiği Ezan-ı Muhammedîye ‘Tek Parti devri’nde hükümet de karşı çıkmış ve okunmasını yasaklamıştır. “Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber” diyerek camide ya da evinde ezan okuyanlar her türlü sıkıntıya, işkenceye ve hakarete maruz bırakılmıştır. “Şimdi bunları hatırlatmaya ne gerek var? O günler geçmişte kaldı, bugün 87 bin cami açık. İmamların maaşlarını devlet ödüyor. Yarayı kaşımayın” diyenler olabilir. Tabiî ki maksadımız “yara kaşımak” değil. Fakat yakın ya da uzak ‘tarih’ini bilmeyenlerle bir yere varmak mümkün değil. Bu bakımdan tarihimizi mümkün olduğunca bilecek ve ibret alacağız ki, yeniden benzer hatalara düşülmesin. Ezan-ı Muhammedîyi “Tanrı uludur, Tanrı uludur” şeklinde okumak için millete dayatanlar, beraberinde başka baskılar da yapmıştır elbet. Aynı dönemde Kur’ân okumak da ‘suç’ addedilmiş, çocukların elinden ‘Elif-Ba’lar dahi zorla toplanmıştır. “Hayır, öyle bir şey olmamıştır” diyen bir ‘insan’ çıkabilir mi? Eğer çıkarsa, istedikleri ‘köy’den hâlâ hayatta olan şahitleri göstermeye hazırız. Peki bu uygulamalar niçin yapılmıştır? Bu politikaların pek çok sebebi olabilir, ama temelde “irtica” iddiasına dayandırıldığı her halde inkâr edilemez. Ezan, namaz, Kur’ân, tesbih, takke, tesettür ve benzeri pek çok şey, o günkü idareciler nezdinde “irtica”yı hatırlatan faaliyetler olarak görülmüş. O gün “irtica” ile mücadele adı altında ezan yasaklanmış, bugün aynı anlayışla başka yasaklar ihdas edilmek isteniyor. Meselâ, devam ettirilen kanunsuz başörtüsü yasağı böyle bir yasak değil mi? Tesettürü tercih edenler en başta ‘mürteci/suçlu’ ilân ediliyor ve en temel hak olan eğitim hakkı engellenebiliyor. Bu durum bize şunu gösteriyor: Zaman değişse de ‘yasakçı zihniyet’ değişmiyor. Yasakçı zihniyetin ‘liste’sinde o gün ezan varmış, maalesef bugün tesettür var. Bu tavır aynı zamanda “Millete rağmen, millet için” anlayışını da deşifre etmiş oluyor. “CHP/Tek parti” devri sona erip de Demokrat Parti iktidara gelince rahmetli Başbakan Adnan Menderes, ilk iş olarak ezan üzerindeki yasağı sona erdiriyor. CHP’nin uzun yıllar süren baskıcı iktidarından sonra ‘tek başına/iş başına’ gelen DP’nin bu adımı çok önemli ve bir o kadar da dikkat çekicidir. Aynı zamanda medenî cesaretini de gösterir. “Bu yarayı kanatmayalım” deyip zulmün devamına fetva vermemiş, aksine başbakanlığı reddetme/ bedel ödeme pahasına Ezan-ı Muhammedinin aslıyla okunmasına imkân sağlamıştır. Bu vesile ile “İslâm kahramanı” ünvanlı merhum Menderes’i ve arkadaşlarını rahmetle yad ediyor ve bu tavırlarının günümüz siyasetçilerine de örnek olmasını diliyoruz. 18.06.2009 E-Posta: [email protected] |