Faruk ÇAKIR |
|
Temeli bozuk zihniyet |
Cuma günkü Taraf’da, Nisan 2009 tarihinde hazırlandığı iddiâ edilen yeni bir ‘plan’ ya da ‘andıç’tan bahsediliyordu. Konu ile ilgili olarak hem soruşturma başlatıldığı hem de ‘yayın yasağı’ konulduğu ‘yetkililerce’ ifade edildiği için fazla ayrıntıya girmeden şu kadarını söyleyelim: Hazırlandığı iddia edilen ‘andıç’ her yönüyle tehlikeli. Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni, yeni ‘andıç’tan çok etkilenmiş. Yazısında, birkaç defa “Eğer doğru ise” kaydı düşerek şöyle seslenmekten kendini alamamış: “Ben, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne sonsuz bir sevgi ve hayranlıkla büyüdüm. En solcu yıllarımda bile, askere karşı hep sempati besledim. Bu duygularım hâlâ devam ediyor. Ama itiraf edeyim, son yıllarda tanık olduğum bu olaylar, bende derin düş kırıllığı yarattı ve yaratmaya devam ediyor.” (Hürriyet, 13 Haziran 2009) Elbette ‘yeni andıç’a (‘doğru ise’ kaydı düşerek) tepki duyan bir ya da iki kişi değil. Aydınlardan siyasetçilere karar pek çok kişi tepkisini dile getirmiş. Tepkiler haklı. Çünkü hür ve demokrat bir ülkede böyle işler olmaz. Yalnız bir noktaya dikkat çekmek gerek: Eğer açılan soruşturma, ‘Bu bilgiler nasıl sızdı?’ çerçevesini aşamazsa doğru noktalara ulaşmak mümkün değil. Elbette hadisenin ‘sızma’ yönü de araştırılıp incelenmeli, ama asıl önemli olan böyle bir ‘belge’ hazırlanıp hazırlanmadığını tesbit etmekten geçer. Daha da önemlisi, eğer hazırlanmışsa böyle işlerle iştigal edenlere kanunlar çerçevesinde her türlü ceza verilmelidir. Bu da yetmez, bu ve benzeri yeni andıçlara zemin hazırlanmasının da önüne geçilmelidir. Yoksa her defasında “Böyle şey olur mu?” demek zorunda kalırız. İşin esasına baktığımızda bir ‘zihniyet çatışması’ yaşandığı söylenebilir. Tarafların biri meselâ; “Yeter, söz milletindir” derken, bir taraf da yıllardır sürdürdüğü yanlışta ısrar ederek “Hayır, millete rağmen millet için!” demeyi sürdürüyor. Bu kavga, “tek parti”nin yıkılışından bu yana devam ediyor. Bu noktada ‘zihniyet’in yerini tesbit edip ona karşı ‘çare’ aramadıktan sonra bulunan çareler çare olmaktan uzak kalır. Çünkü yaşanan bir anlayış ve zihniyet tartışmasıdır. Türkiye’yi idare edenler bu noktada da hata ediyor. Bir anlamda ‘merhem’lerle ‘kanser’in tedavisine çalışıyorlar. Elbette ‘merhem’in de fayda verdiği hastalıklar, problemler var; ama bu mesele ‘kanser’ gibidir. Burada temsil edilen anlayış ve zihniyetin farkına varılmazsa kalıcı çare ve tedavi de sağlanmamış olur. Yıllardan beri yapılan yanlışları görmeyen, görmek istemeyen bır kısım ‘aydın’ın bu vesile ile kısmen de olsa gerçeklerle yüzleşmesi, şimdiye kadar sürdürdükleri vurdum duymaz tavrı sorgulaması hayra alâmet sayılmalı. Ne yazık ki hazırlandığı iddia edilen andıç yok sayılsa bile geçmişte varlığı kabul ve ispat edilen onlarca ve belki de yüzlerce ‘daha vahim’ andıçlara Türkiye şahit olmuştur. Bugün bazılarını ‘düş kırıklığına uğratan’ hadiseler keşke o gün de aynı etkiyi yapabilseydi. Belki o zaman Türkiye şikâyet ettiğimiz noktalara gelmez; daha hür, daha demokrat, daha huzurlu ve daha mutlu bir ülke olurdu. Türkiye, ‘ayak bağı’ olan bu ihtilâlci zihniyetten kurtulmalıdır ki ‘muâsır medeniyet seviyesi’ne ulaşabilsin... 14.06.2009 E-Posta: [email protected] |