Ali FERŞADOĞLU |
|
Moda tutkunu modern kölelerle evlenmeyin! |
“Neden modernleşme unsuru moda ve takipçileriyle evlenmek mahzurlu olsun?” sorusu anlamlı gibi görünüyor. Ancak, modanın tanım, işlev ve sonuçları öyle demiyor! Moda, “İnsanın kendisini göstermesidir” diye tarif edilir. Desmond Morris, “normal üstü bir tahrik, bir uyarı” der. Giyim-moda şirketi sahibi Cem Hakko, “Cinsellik açısından görünüşünün yenilenmesi yoluyla erotik çekici aracı; ekonomik açıdan servetin gösteriş amacıyla gereksiz şeyler tüketiminde bir değişiklik” diye söz ediyor. “Modanın en büyük özelliğinin bireyselciliğinin olmayışıdır” diyen psikolog Jülide Aral, moda sevdalısının modayla, seçkin, zengin olduğunu vurgulamaya çalıştığını; modanın, aynı zamanda kişiliği oluşmayan, kendini bulmayan ve bir kimlik bunalımı içinde olanların yakalandığı bir zaaf olduğuna da işâret ediyor. Modanın üç temel unsuru sıralanıyor: Cinsellik, kadın ve tahrik. Bir mânâda moda, hevâ ve hevesin, duyguların tahrik edilmesidir. Buna göre, “modaperestler”in şahsî “zevk ve renk” estetikleri oluşmamış. Karakter ve şahsiyetini bulmamış, başkalarına göre hareketle “modanın emirlerini” dinlerler. Yâni, “zevk ve renk” hürriyetleri, tamamen modacıların cebinde. Gemlenemeyen moda tutkusu, modacıyı âdetâ ilâh, takipçilerini de kul yapar. Dikkat edilirse her sene ve hatta her mevsim renkler, desenler, kumaşlar, şekiller baş döndürücü bir hızla değişmektedir. Eşyalar eskimediği, yıpranmadığı, fonksiyonlarını kaybetmediği halde “moda psikolojisi” onların papucunu dama atmakta... Bu sene modacılar ne emrederse,—tâbiri câizse—”modanın kulları,” tutkunları harfi harfine onu uygulayacaklardır. Bir tutku haline dönüşen moda, uyuşturucu gibi bağımlılık yapan bir hastalık olduğu, ilim adamlarının tesbitiyle sabit. Bilhassa sosyetik çevrelerde alışkanlık haline geldiğinden modakolik hastalığı yaygınlaşmış. American Colloge Of Arts ve Royal Colloge Of Arts’da “moda tasarımı” eğitimi gören meşhur modacı Tcherina, “Moda bile o hâle gelmiş ki, modaysa o yapılır. O benim kişiliğime uyuyor mu, bununla kendimi ifâde edebiliyor muyum; yok. Zâten hiçbir zaman düşünülmüyor ki! İnsanlar makineleşmiş” diyerek, modakoliklerin, âdeta köleleştiklerini, modern ve canlı birer robot hâline geldiklerini itiraf ediyor. Bir zamanların genç mankeni Didem Taslan’ın sözleri, modanın püf noktası ve meselenin bu vahim boyutunu özetliyor: “Kazandıklarım makyaja, giyime ve bu şehirdeki yaşama gidiyor.”1 Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Handan Tunç, “Türkiye ve dünyada, geliri ortanın altında olan kadın nüfusunun harcama kalemlerine bakıldığında, yüzde 60’ı erkekler önünde kendi ayrıcalığını, kadınlığını ön plana çıkarmak gâyesiyle kullanılıyor ve dolayısıyla zarafet köleliğin bir biçimi olarak ortaya çıkıyor” tesbitinde bulunuyor. Geçmiş dönemlerin devlet bakanlarından Prof. Dr. Türkan Akyol ise—çarpık bir kısım düşüncelerine rağmen—olaya şöyle yaklaşıyor: “Kadın Türkiye gündeminde yerini almalıdır. Ama, gözü, kaşıyla, değil, hak ettiği bir biçimde.” Moda, giyimden kuşama, ekonomik hayatın her sahasına el uzatmış ve aile huzurunu da tehdit ediyor. Zira, moda, yalnızca defile organizasyonlarıyla sunulanlarla sınırlı değil. Onun getirdiği olumsuz hava, hayatın bütün katmanlarına yansır. İnsanî zaaflarla beslenen “moda” doymak bilmez bir canavardır. Sülük gibi maddî servetleri emmekle kalmaz, mânevî değerleri de emip tüketir. Parfüm, sprey, deodorant gibi koku çeşitleriyle; kuaför, pedikür, manikür, ruj ve benzeri daha pek çok unsur ile dev bir sanayi, modanın üzerine binâ edildi. Batı felsefesinin bir ürünü olan moda, aynı zamanda tüketim üzerine binâ ettiği ekonomisinin de “sömürü” vasıtasıdır. “Hevâ ve hevesi teşcî” ederek çılgın bir tüketim, bol ve tatlı kazanç için moda yem olarak kullanılıyor. Adam elindeki bir kutu ile, koşa koşa giderken dostlarından birisi: “Azizim o kutuda ne var?” diye sorar. “Bizim hanım benden son moda bir giysi istedi de onu aldım!” “İyi de niçin koşuyorsun?” “Moda değişmeden yetiştireyim diye...” Ne yazık ki, kimileri modanın kul ve köleleri olmuş. Yeni bir ürün, yeni bir moda çıkar; haydi, insanlar hurra peşinde koşuşturuyor. Yeni mamül modellerin peşinde koşuşturmacadır gidiyor. Modaperestle evlendiğinizi düşünün! Moda onu ne hâle getirecektir, aile hayatını ne vaziyetlere sokacaktır? Modayı nasıl takip edeceksiniz? Hangi zaman, hangi imkân, hangi gelirle? Yalnız, “moda” ne sûistimal edilmeli, ne sulandırılmalı ve ne de basit bir tarzı moda kalıpları içine sokup başkaları yerilmeli. Modadan kastımız, hastalık, tutku, bağımlılık hâlini alan yönüdür. Çay içmek başkadır, çaykolik olmak başkadır. Günün ortalama giyim kuşamını (meşrû olmak şartıyla) takip etmek başkadır, bir tutku olarak modakolik olmak başkadır.
Dipnot:
1- Tempo/Temmuz 1993. 14.06.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |