Mehmet KARA |
|
Vahim belge ve sorular |
Daha birkaç hafta önce Kürt açılımını, Güneydoğu sorununu, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesini konuşuyorduk. Şimdi “‘İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı konuşuyoruz. Genelkurmay Harekât Başkanlığı, Bilgi Destek Dairesi, 3. Bilgi Destek Şube Müdürü Deniz Kurmay kıdemli Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı iddia edilen bu belge ile ilgili tartışmaların devam etmesi demokrasinin olgunlaşması açısından önemli. Ancak belgenin Taraf gazetesinde yayınlanmasının üzerinden bir haftadan fazla bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ belgenin sahte mi, gerçek mi olduğunun ortaya çıkmaması da şüpheleri arttırıyor. 12 Haziran’da belgenin yayınlanmasının ardından yapılan açıklamalardaki çelişkiler kafalardaki soruları çoğalttı. Genelkurmay Başkanlığının “Askerî Savcılığımızca olayla ilgili olarak yapılan soruşturmada şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde, ele geçirildiği iddia edilen belgenin Genelkurmay Başkanlığının herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varılmıştır” açıklamasındaki “kanaat” belirtmesi, net bir ifadede bulunmaması üzerine kamuoyu tatmin olmamıştı. Genelkurmay bu açıklamanın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra tekrar bir açıklama yapıp “belgenin gerçek olduğu ispatlanırsa, sorumlusunu veya sorumlularını bünyesinde barındırmama” taahhüdünde bulunmuştu. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı da haftalık görüşmelerini erkene alarak Salı günü görüşmüştü. Bu görüşmenin hemen ardından Başbakan Erdoğan, grup toplantısında açıklamalarda bulunmuş, sonrasında da AKP, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Peşinden Dursun Çiçek’in ifade vermeye hemen değil, Çarşamba günü geleceği açıklanmıştı. Ancak Albay Çiçek ifade vermeye gelmemiş, yerine Genelkurmay Askerî Mahkemesi Başsavcısı Yavuz Şentürk gelmişti. Ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı ile yaklaşık 4 saat süren bir toplantı yaptı. Çolakkadı’nın açıklamaları “sivil savcı by-pass mı ediliyor” sorularını akıllara getirmişti. Başbakanın MİT müsteşarı ile iki sefer görüşmesi, Genelkurmay istihbarat başkanının Emniyet Genel Müdürlüğüne gitmesi, Genelkurmay adlî müşavirinin başbakanlığa gitmesi ile hadisenin geldiği boyutu gösteriyor. Bu toplantıların niçin yapıldığı şu an için net olarak bilinmiyorsa da değişik yorumlar yapılıyor. İlk günlerin aksine şimdilerde belgenin muhtevasından öte sahte mi, gerçek mi olduğu tartışılıyor. Ve belge gerçekte olsa, sahte olsa vahim olduğu konusunda herkes hem fikir. Bir haftalık sürede yapılan gelişmeler pek soru işaretlerini de beraberinde getirdi. İşte bu sorulardan bir kaçı: Dün bazı gazetelerde Jandarma Kriminal Laboratuarlarında incelenen Albay Çiçek’in imzasıyla ilgili ön raporun yazıldığı imzanın yüzde 90 Albay Çicek’e ait olduğu yazılsa da, net raporun ne zaman çıkacağı, ya da bu raporların sivil bir makamlarca da yapılması gerekli değil mi? Bazı hukukçuların da işaret ettiği gibi, konu sivilleri ve siyaseti ilgilendirdiği için soruşturma neden sivil yargıda yürütülmüyor? Belgenin Ergenekon tutuklusu bir sanığın bürosunda ne işi vardı? Belgenin aslına ulaşıldı mı? Ulaşıldıysa neden açıklanmıyor? Gazetelerde yayınlanan belgede Dursun Çiçek’in yanı sıra iki subayın daha “parafı” bulunuyor. Bu subaylar kimler? Bunlar da araştırılıyor mu? Bu paraflar belgenin sadece Albay Çiçek tarafından hazırlanmadığı, en azından üç kişinin haberinin olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıyor mu? Albay Çiçek’in sivil savcılara ifade vermemesi TSK’yı yıpratmıyor mu? Buna benzer birçok soru, yedi-sekiz gündür açıklığa kavuşturulmadı. Süre uzadıkça da milletin kafasındaki sorular artarak devam edecektir. Bir imzanın sahte olup olmadığı bu kadar sürede çözülemiyorsa, soru işaretleri elbette artacaktır. Ancak tartıştıkça da bazı şeyler ortaya çıkıyor. Bu da bu işin olumlu yanı. Burada Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın şu cümlesini aktaralım: “Belgenin doğru ya da yanlış olduğunun tartışılıyor olması; siyasî partilerin, Genelkurmay Başkanlığının, hükümetin böyle bir ihtimale karşı aynı safta yer almaları, demokrasinin vardığı olgunluğu ifade etmesi bakımından gurur vericidir…” Sayın Toptan’ın bu ifadesine şu notu düşmemiz gerekiyor: Tabiî sonuç alınır, sorular cevaplarını bulursa... “Vahim” olan bu belge mutlaka açıklığa kavuşturulmalı. Varsa suçlular cezalarını çekmeli. Çünkü bu belgedeki ifadeler ne demokrasiye, ne de 2009 Türkiye’sine yakışıyor. 20.06.2009 E-Posta: [email protected] |