M. Latif SALİHOĞLU |
|
Çeşit çeşit okumalar |
Kitap okumanın, okuma alışkanlığı kazanmanın, okumayı hayatın vazgeçilmez bir parçası haline getirmenin sayılamayacak kadar faydası var. Bunda ihtilâf yok; çoğunluk hemfikirdir. Cevabı merak edilen bir–iki nokta ise şudur: 1) Ne tür kitapları okumanın faydası daha çok? 2) Hangi okuma tarzı daha ziyade istifadeye medar olur? Kast–ı mahsusla kişiyi tahribata, dalâlete, sapkınlığa sevk edenler istisna olmak kaydıyla, genelde kitapların çoğu faydalıdır. Hakkı öğrendikten sonra, zıt fikirde olan kitaplar bile okunabilir. Bu sûretle, hiç olmazsa mücadele edilecek fikirlerin mahiyeti anlaşılmış olur. En faydalı kitaplar meselesine gelince... Kur'ân ve hadisten sonra, okunması en faydalı eserlerin Nur Risâleleri olduğuna, kırk yıllık tahsil hayatımı ve hayatta kazandığım bütün tecrübeleri de şahit göstererek ifade edebilirim. Branşım olan tarih araştırmaları ve mesleğim olan gazetecilik sebebiyle, bugüne kadar eski–yeni binlerce adet kitap edindim. Bunların hemen tamamını okudum. Ancak, yine de 130 parçalık Nur Külliyatının bir tek risâlesini o binlerce adet kitaba değişmem. Maddî–mânevî istifade ciheti o derece yüksektir; Nur Risâlelerinin. Risâleleri okuyup istifade etme şekli ise, diyebiliriz ki çeşit çeşittir. Sesli sessiz, hızlı yavaş, nidaî terennümî, sabah akşam, gece gündüz, yani her ne zaman ve her ne şekilde okunursa okunsun, yine de anlamanın ve hasseten istifade etmenin nisbeti büyüktür. Keza, sayısız tecrübelerle sabittir ki, Risâle okumaları ister yalnız ve münferiden, ister müşterek ve müçtemian olsun, her türlü sosyal ortamda da istifadeye medar olabiliyor. En küçük olan fert dairesinden tutun, radyo, televizyon ve internet gibi en geniş dairelerde de okunup istifade edilen eserlerin başına, kat'î kanaatimize göre yine Nur Risâleleri geliyor. Bu da, Nur Külliyatının şu zamanda "Kur'ân'ın malı ve bir mânevî mû'cizesi" olduğunu gösteriyor. Ne mutlu, şu güzel okuma mevsiminde Risâle okuma hissesi ziyade olanlara.
Tarihin yorumu 20 Haziran 1481
Cem Sultan gailesi ve Endülüs
Babaları Sultan Fatih'in vefatından (3 Mayıs) çok kısa bir süre sonra saltanat kavgasına tutuşan Sultan Bayezid ile Cem Sultan arasında, Bursa'nın Yenişehir Ovasında çok kanlı geçen bir çatışma yaşandı. (20 Haziran 1481) Savaşta mağlup olan Cem Sultan, canını zor kurtararak Konya'ya çekildi. Konya'dan Kahire'ye, oradan da Hicaz'a giderek hac fârizesini yerine getirdikten sonra, tekrar Kahire'ye döndü. Ne var ki, "Cem Sultan gailesi" bitmedi. Bir yıl sonra, bu kez Konya'da karşı karşıya gelen iki kardeşin kuvvetleri, savaşın eşiğinden döndü. Buradan tekrar Mısır'a gitmek isteyen Cem Sultan, bir talihsizlik eseri Rodos Şövalyelerinin eline düştü. Cem Sultan'a rehin muamelesi yapan Rodos şövalyeleri, ciddî para karşılığında onu Roma'daki Papa'ya sattılar. Papa da, Cem'i Osmanlı'ya karşı bulunmaz bir koz, vazgeçilmez bir fırsat olarak kullanacaktı. Nitekim, öyle oldu. Papa, Osmanlı'nın başta İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine yönelik seferlere çıkmasına mani olduğu gibi, Cem'in bakım masrafı olarak da her yıl 40 binden fazla para koparmayı başardı. Cem Sultan gailesi, vefat tarihi olan Şubat 1495'e kadar devam etti. Cenazesi ise, ancak dört yıl sonra Bursa'ya getirtilebildi.
Müslümanlar yardımsız kaldı
Cem Sultan gailesinin yaşandığı yıllarda, İspanya'nın güneyindeki Endülüs Müslümanları da ölüm–kalım sıkıntısına düşmüşlerdi. Yaklaşık 780 yıldır burada yaşayan ve Avrupa milletlerine medeniyet dersini veren Endülüs Müslümanları, son olarak Gırnata Sultanlığı adı altında varlıklarını devam ettiriyorlardı. Birkaç kez el değiştiren Endülüs Saltanatı, bu sıralar Beni Ahmer (Kızıloğulları) Hanedanının elinde bulunuyordu. İspanyanın tümünde hakimiyet kurmayı hedefleyen Aragon Kral II. Ferdinad, Osmanlı'dan bir yardım gelemeyeceğine emin olduktan sonra, Endülüs'teki son bağımsız İslâm devletini yıkmayı hedef aldı. Uzun süren çatışmaların ardından, yardımsız kalan Gırnata Sultanlığı, 2 Ocak 1492 tarihi itibariyle sona ermiş oldu. Sağ kurtulabilen Müslümanların çoğu, Afrika'ya hicret etmek zorunda kaldı. İspanyol Krallığı, bu tarihlerde ters düşdüğü Yahudi vatandaşlarını sınırdışı etme kararı aldı. Ancak, hiçbir ülke ve millet, Yahudileri kabul etmedi. Ne gariptir ki, Endülüs Müslümanlarına yardım edemeyen ve onların İspanya'dan kovulmasına mani olamayan Sultan II. Bayezid, benzer bir muameleye tabi tutulan Yahudilere yardımda bulundu ve onlara Osmanlı topraklarında barınma imkânını sağladı. Bu sayede, 1492–97 yılları arasında İspanya ve Portekiz'den göç etmek zorunda on binlerce Yahudi nüfus, kafileler halinde gelip Selanik'e yerleşti. Yine, çok gariptir ki, Osmanlı'nın sonunu getirecek ve Osmanlı'ya en büyük hakaret ve düşmanlığı yapacak kimseler de, işte bu Selanik Yahudilerinin içinden çıkacaktı. Her ne kadar, bunların bir kısmı "dönme" olsa da... 20.06.2009 E-Posta: [email protected] |