Cevher İLHAN |
|
"Belge"siz demokrasi ve gerçek gündem... |
Kamuoyunun “gündeme bomba gibi düşen” ya da düşürülen “gizli belge”yle oyalandığı sırada, Türkiye’nin gerçek gündemi âdeta el altından kaçırılıyor. Cumhurbaşkanı Gül, bütün “çağrılar”a rağmen iktidar partisinin ısrarla “toprak kullandırmalı” olarak çıkardığı “mayın ihâle yasası”na onay veriyor. Diğer taraftan son yıllarda durgunluğa giren ve bir arpa boyu yol alınmayan AB demokratikleşme ve reformlarında önemli bir adım atılmış değil. Ne siyasî iktidarın her fırsatta “söz verdiği” yeni anayasa, ne siyasetin demokratikleşmesi için siyasî partiler ve seçim kanunu, ne yargı reformu ve ne de dinî özgürlüklerin, din eğitimi ve öğretiminin AB standartlarına göre verilmesi… AKP hükûmeti hiçbirini ciddî olarak gündemine almıyor. Türkiye’nin önünde dört bin başlık altında binlerce sayfalık “AB mevzuatı” var. Ne var ki AB’den sorumlu Başmüzâkereci Devlet Bakanı, AB müktesebatının üstlenmesine dair “reformlar”ı, “yerli içki ile ithal içki arasındaki haksız rekabete son verecek vergi mevzuatı düzenlemesi”ne indirgemiş; bunun için uğraşıyor. Oysa son “gizli belge” tartışmaları, mâhiyeti itibarıyla Türkiye’nin henüz demokratik bir sisteme ve şuura kavuşmadığının, demokratikleşmenin hâlâ şekli ve yavan kaldığının açık göstergesi. “Ergenekon iddianâmesi”ne giren ve hâlen “soruşturma” konusu olan “darbe günlükleri”, “darbeye ortam hazırlama notları”, “irtica ile mücadele plânı” ve benzerî “dökümanlar” bunun belgesi…
GÜNDEMİN SAPTIRILMASINA DİKKAT! “Belge”nin “gerçek” mi “sahte” mi olduğu bir yana, öncelikle AB üyeliği için müzâkere sürecinde olan bir ülkede bu tür konuların kamuoyunu oyalayıp meşgul etmesi bile demokrasinin kırılganlığını ele veriyor… Bu tür “yapılanmalar” ve “teşebbüsler” elbette araştırılmalı. Demokrasiyi kimlerin kirlettiği; bu ve buna benzer “belgeler”in hangi maksatla ortaya atıldığı elbette bütün yönleriyle tartışılıp ortaya konulmalı. Tıpkı 28 Şubat postmodern darbe sürecinde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ortaya atılan ve iktidar partisini halkın nezdinde “mağdur” göstermekle en az yüzde 15 puan kazandırdığı söylenen “e muhtıra”dan hükûmet sözcüsünün “mağduruyuz” dediği sözkonusu son “gizli belge”ye kadar bütün “toplum mühendislikleri”, “demokrasiye ince ayar” yeltenmeleri elbette deşifre edilmeli. Siyasetin alanına karışan, demokrasiye müdahâle eden demokrasi dışı plân ve komplolar, hiçbir spekülasyona ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde su yüzüne çıkarılmalı. Ancak bütün bunlar, Türkiye’nin gerçek gündeminden ve hedefinden uzaklaştırılmasına, meselelerinin politik arenada örselenip buruşturularak gündem dışına atılmasına, olayların hayhuyunda demokratikleşmenin gözardı edilmesne âlet edilmemeli… Meselâ Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan, insan haklarının başında gelen ve demokratik bir anayasal hak olan eğitim hakkı çerçevesindeki din eğitimi ve öğretimi hakkında durum nedir? Ankara bu hususta AB standartlarıyla ne kadar uyumlu? Bu soruların cevabına bakıldığında Türkiye’de bu hakkın hakkıyla verilmediği, yarım yamalak geçiştirildiği ortada. Yaz Kur’ân kurslarının bile “yaş sınırlaması”yla yasaklı durumu, imam hatip mezunlarının üniversite giriş sınavlarında uğradıkları katsayı haksızlığı, yürürlükteki YÖK yasası, hakkında hiçbir yasaklayıcı yasa olmadığı halde başörtüsünün yasaklanması benzerî kısıtlamalar birer örnek…
ANKARA, DEMOKRATİKLEŞMEYE ÇALIŞMALI Oysa Anayasa ve yasaların yanısıra Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, devletin din eğitimi ve öğretimi vazifesini yerine getirilmesini şart koşmakta. Türkiye’nin AB Ulusal Programında atıfta bulunulan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek 1. Protokolü 2. maddesinde “hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz; devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken, anne ve babaların çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme haklarına saygı gösterir” esasını getirmekte. Ankara buna yoğunlaşmalı… Sahi çocukların okul zamanı dışında Kur’ân kurslarına gönderilmesini “yaş”la yasaklayacak kadar ileri gidilmesine, dünyanın hangi demokratik ülkesinde rastlanır? Komünist Doğu Almanya’da dahi çocukların öğleden sonra kiliseler tarafından organize edilen din derslerine katılmamalarını dikte etmeye devlet cesâret edemezken, Türkiye’de okul zamanı dışında yaz tatilinde Kur’ân öğreniminin yaşla yasaklanması hangi maslahat gereği? Siyasî iktidar, neden bu büyük yanlışı Meclis’in gündemine almaz; ve Anayasanın hükmettiği, devletin okul dışındaki din eğitim ve öğretiminin de verilmesi yükümlüğünü yerine getirmeye çalışmaz? Ankara, “gizliaçık belgeleri” araştırmalı, tartışmalı; lâkin Türkiye’nin gerçek gündeminden de uzaklaşmamalı. Uzayan tartışmalar, demokratikleşmeden ve gündemden uzaklaştırma ve unutturma aracı haline getirilmemeli… Ankara, demokratikleşmeye çalışmalı; “belge”siz demokrasinin çözümü budur… 19.06.2009 E-Posta: [email protected] |