Rifat OKYAY |
|
Adımları sayılı |
Açmazların, açılmazların ve kapalılığın fikir ortamında; düşünce kaç adımla, nereye gidebilir? Düşünceye ve düşüncelere yol verecek, mesafe kat ettirecek olan akıl lokomotifini enerji dağarcıkları; ruh ve kalp muharrik, hareket ettirici enerji ile ham maddelerle dolumu acaba? Düşüncelerde aydınlık, karamsarlığın ve ümitsizliğin olmadığını anlatır, gösterir. Ama bilgi çağında, ilmin ve marifetin hammadde olduğu zamanımızda muhakkak ki ateşleyici ve kucaklayıcı iman ve izanı, İslâmiyet ve mizanı akıl ortamında unutmamalıyız ki kendimizi ve inançlarımızı inkâr edecek durumlara, ortamlara ve hallere düşmeyelim. Düşüncede ezber, ancak iman gücü ve inanç sistemleriyle bozulmuştur ve hali hazır hayatımızda, insanlığın hayatında da geçerliliğini korumaktadır. Maddenin ve maddeye taparak her şeyi maddileştirme gayretinde olanların şu günlerde yüzüstü sürünmelerini ve perişan, sefih hallerini bütün dünya müşahede ediyor, şahit oluyor. Buhranlar anaforunda insan kendisini arıyor, insan imanı ve inancı arıyor, insan; Allah’ı ve O’nun arzularını arıyor! Kölelikten hürriyete esirlikten, ücretlilikten maddî varlığa kavuşan insanlık; insanlığı yoktan insana kavuşturan, var edeni arama yoluna birazcık olsun girer gibi oluyor... Madde ve maddî hayat sıktıkça… Çünkü yerlerin enginliği ne yapsa göklerin enginliğine ulaşamaz, kavuşamaz ve mümkünde görünmüyor!... İlâhî sıfatlarla vasıflandırılan ve yeryüzünü her zaman saadet, huzur ortamlarına kavuşturan; iman ve inanç emirlerinin yerine ne geçebilir ki? Düşünce eğer iman ve izanlar, inançla bu yolda paralellik arz edemezse heba olur, helâk olur. İçerden, içten ve içtenlikle olmayan yani fıtrî olmayan hiçbir şey hakim ve hükümferma olamaz. Boşuna dememiş koca Üstad “Fıtratın şahadeti reddedilmez...” İman, inanç sistemi ve bunların paralelindeki düşünce, fikir, fıtrîdir, yaratılıştan rububiyet-i mutlaka sahibi Rabb-i Rahimimiz tarafından verilmiş bir ikram ve ihsandır… Gulyabanilik ve şeytanlık, ihtirak ve ihtilân, ihlâssızlık ve igansızlık bunların içinde ve yanında yer alamaz. Demek ki iman, inanç ve İslâmiyetin gereği düşünce daima açılımların ve aydınlığın, nuruna ulaşmak istediği bir ufuktur… Ufuklar ise daima dürbün gibi nazar, dağlar gibi iman, deryalar gibi inanç ister… Batan, küçüldükçe küçülen hiçbir varlık buralarda söz sahibi değildir, olamaz da. Çünkü adımları sayılı beşer, faniliğin ispatından başka bir düşünceyi temsil etmiyor… 19.06.2009 E-Posta: [email protected] |