Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
İç içe tuhaflıklar |
Taraf’ın manşetiyle gündemin ilk sırasına oturan “AKP ve Gülen’i bitirme planı” ve ona endeksli olarak yaşanan gelişmeler, iç içe geçmiş tuhaflıkları barındırıyor. Erdoğan’ın “İçimize fitne sokmaya çalışacak, ama başaramayacaklar” dediği günlerde ortaya çıkan andıçta “AKP içindeki ajanların harekete geçirilmesi”nden söz edilmesi ilginç değil mi? Gülen’in “Tahşiye diye birşey icad edip ellerine kaleşnikofları verir, iki yerde eylem yaptırırlar” sözünden çok kısa bir süre sonra “ışık evlerine silâh ve mühimmat sokulması”ndan dem vuran bir “plan”ın deşifre edilmesi tesadüf olabilir mi? Peki, kullanım tarihleri çoktan geçmiş, geniş kitleleri etkileme potansiyelleri sıfırın altında olan birtakım marjinal isimleri parlatıp “alternatif” gibi gösteren bir yaklaşımın izahı ne olabilir? Gelinen noktada, Askerî Savcılığın ve Genelkurmay’ın açıklamalarıyla öne çıkan hususlardan biri şu: Belgenin gerçek mi, sahte mi olduğunun bir an evvel, âcilen tesbit edilmesi lâzım. Ama bu noktaya gelinmesi dört günü aldı. Bakalım, Genelkurmay Başkanının “Kurye ile getirtiyoruz” dediği belge için, yapılacağı söylenen “kriminal inceleme” sonrasında hangi “kanaat”e varılacak? Gerçek olduğu tesbit edilirse fatura kimlere çıkacak; sahte olduğu belirlenirse, iş nasıl bir şekil alacak ve nerelere götürülecek?
Başbuğ'u uyaran eski komutan Bu arada dikkat çeken ilginç gelişmelerden biri, Genelkurmay Başkanı olması beklenirken emekli edilen bir orgeneralin yine Taraf’a konuşarak, karargâhta “yanlış işler yapan” bir ekiple ilgili olarak Org. Başbuğ’u uyardığını söylemesi. Bu uyarı, Başbuğ’a Kara Kuvvetleri Komutanı iken yapılmış. Ama andıçta imzası bulunduğu söylenen kişi, bir Deniz Kıdemli Kurmay Albayı. Dahası, ismini gizleyerek konuşan emekli orgeneral, bu kişinin—eğer o yaptıysa—andıçı emirle yazdığını ve masum olduğunu savunuyor. Genelkurmay karargâhındaki iç işleyişi, kimin kime bağlı olduğunu bilmediğimiz için, Kara Kuvvetleri Komutanına, aynı rütbedeki bir mesai arkadaşı tarafından yapılan uyarı ile, andıçta imzası bulunan subayın bir Deniz Albayı olması arasındaki irtibatı kurmakta müşkilât çekiyoruz. Bu Deniz Albayının aynı zamanda “deniz piyadesi” olması mı onu Kara Kuvvetleri Komutanına bağlı kılıyor; yoksa karargâhta Harekât Başkanlığı 3. Bilgi Destek Müdürü olma ünvanı mı? Peki, adını açıklamayan emekli orgeneralin “ekibe dikkat” vurgusu yaparken onu masum olarak niteleyip himaye etmesinin bir izahı var mı? Ve aynı albayın, üç sene önce de STK’larla ilgili bir başka fişleme-andıç belgesine imza koyduğunun ortaya çıkması ve hakkında herhangi bir işlem yapılmamış olması ne anlama geliyor? Bakalım, bu albay Ergenekon savcılarına ifade verecek mi? Verdiği takdirde neler söyleyecek? Diğer bir tuhaflık, Askerî Savcılığın gerçek mi, sahte mi diye sorguladığı belgedeki bilgiler için “millî güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından önem arz ettiklerinde kuşku yok” ifadesini kullanması. “Sahte” olması ihtimali de bulunan bir belgede önemli bilgiler var!
Yargı sürecinde kaybolmasın Şimdi olay birkaç cihetten yargı sürecinde. Biri, Ergenekon sanıklarından birinin bürosunda ele geçirildiği söylenen belgeye Askerî Savcılığın el koyarak yayın yasağı kararı alması. Belgenin medyaya verilip yayınlanmasını suç olarak değerlendiren Askerî Savcılığın, ilgili adlî mercileri bu konuda işlem yapmaya çağırması. Buna karşılık, hükümetin ve iktidar partisinin belgeyle ilgili olarak suç duyurusunda bulunup dâvâ açma istikametinde açıklamalar yapması. Evvelce birçok netameli dosyanın yargı sürecindeki sisli labirentlerde kaybolup gittiği hatırlanırsa, bu son andıçla ilgili olarak yargı cenahında ne gibi gelişmelerin yaşanabileceğini kestirmek son derece zor. Hele askerî ve sivil yargı ikilemini devam ettiren sistem yürürlükteyken... 17.06.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (16.06.2009) - İki kronik mesele (13.06.2009) - AB, içki ve AKP (11.06.2009) - Almanya’da 10. buluşma (04.06.2009) - Bize neler oluyor? (03.06.2009) - Bu dağınıklıkla nereye? |