Şaban DÖĞEN |
|
Seyahatin zevkine varabilmek için |
Okuma yazma bilmeyen bir insan için ne kadar derin anlamlar ifade etse de kitabın hiçbir kıymeti olmaz. Okumasını bilen, kültürlü bir insan için ise böylesi bir kitabı mütalâa etmek büyük bir zevk ve mutluluk kaynağıdır. Kâinatın da çok derin, engin ve hikmetli anlamlar ifade eden büyük bir kitap olduğunu düşündüğümüzde ondaki sır ve incelikleri anlamak, ona göre okuyabilmek hiç şüphesiz büyük bir sevinç ve lezzet kaynağı oluverir. Hangi birimiz Kur’ân ve hadisi derinlemesine bilip o gözle sır, incelik ve hikmetlerine nüfuz ederek kâinat kitabını hakkıyla okuyabiliriz? Risâle-i Nur gibi bu özelliklere sahip bir Kur’ân tefsiriyle kâinat kitabını okuma fırsat ve imkânına sahip olmak çağın insanı için herşeyden önce büyük bir nimet ve ihsan. Almanya’daki Garmisch-Patenkirchen’deki yaptığımız gezide, “Yeryüzünde Allah’ın ne güzel, ne harika memleketleri varmış!” demekten kendimizi alamazken bu gözle kâinat kitabının bir sayfası olan dağları, tepeleri, bitkileri, hayvanları okuyabilme heyecanını yaşadığımızı ifade etmeliyiz. Âyetü’l-Kübra’daki dünya seyyahı gibi biz de kendimizi bir seyyah görüyor, âdetâ Alplerin o harika, muhteşem, heybetli uzantılarının bizi çağırdığını, “Bizim de sayfa ve satırlarımızı oku!” dediğini duyar gibi oluyorduk. Akılları merak, hayret ve heyecana sevk eden o heybetli ve haşmetli dağlar o kitabın bir paragrafının cümleleri olarak gözümüzde canlanıverdi. O dağlar ki geminin direkleri gibi toprak tabakası üzerine dikilmiş yeryüzü gemisinin direkleriydi. Yeryüzü, depremlere karşı dağlar yoluyla nefes almakta, saniyede otuz km hızına rağmen sarsmadan, şaşırmadan hareket etmekte, denizlerin istilâsına karşı bir set görevi üstlenmekte, canlılar için rızık ve su deposu olmakta, madenleri saklamakta, bitki örtüsüyle havayı temizlemekteydi. Otlar, ağaçlar, madenler, sular ve sair maddeler o dağların iç ve dışlarına ne kadar da birbirlerine karıştırılmaksızın dengeli bir şekilde yerleştirilmişlerdi. Her şey en güzel, en mükemmel, en san'atlı, en düzenli şekilde yaratılmıştı. Dünya misafirhanesinde misafirleri olduğumuz bizler için; sonsuz şefkatli, sonsuz cömert, sonsuz ikram ve ihsan sahibi, sonsuz kadir, sevgi ve şefkatle besleyip büyüten Rabbimizin bu yolculukta sadece dağlar yoluyla bize yaptığı ikramlardı bunlar. Bunlarla bize olan sevgisini göstermekteydi. Bu eşsiz sevgisini buradaki dağlara bedel ahirette yıldızları görevlendirerek daha mükemmel şekilde gösterecekti. Böyle bir Rabbimiz bulunduğu için ne kadar şükretsek az değil mi? Dağın yüksekçe bir yerinden çıkmakta olan şelâlenin çıkış yerine gitmeye niyetlenmiştik. Gençler bir çırpıda o menba yakınlarına kadar çıkmışlardı. Çevik gençler ve bir delikanlı gibi hareket eden Oğuz kardeşin babası, iki doktora sahibi gayretli Taha kardeşimizin kaimpederi, yetmiş yaşındaki İsmet Ağabeyimizle birlikte biz de şelâleyi yakından seyredebilmek için tabana kuvvet demiş, bayağı mesafe almış, yaklaşmıştık. Ancak inişte oldukça dik, patika yokuşları çıktığımızın farkına varmıştık. Nasıl cuş u huruşla akmaktaydı şelâle. Şükürdendi sevinci. Yarattığı güzelliklerle sadece akıl, ruh ve kalbimizi değil, bütün hissiyatımızı tatmin eden Rabbimize şükretmekten kendimizi alamıyor, “Daha yok mu?” dercesine tefekkür deryasına dalma imkânı buluyorduk. Okunabilecek neler yoktu ki bu muazzam kitapta! Yarın da okumaya devam edelim İnşaallah. 17.06.2009 E-Posta: [email protected] |