M. Latif SALİHOĞLU |
|
Terörü Doğuran Irkçılığın Panzehiri (12) |
Moral değerlerin önemi
Yedincisi: Sosyo–ekonomik denge
Hâlihazırda sosyo–ekonomik denge büyük çapta bozulmuş, gelir dağılımı adeta felce uğramıştır. Bilhassa son yıllarda meydana gelen nüfus göçü, baş döndürücü bir hızla gelişti, yayıldı ve bu dalgalanma halen de durmuş, yahut durulmuş görünmüyor. Bir yandan boşalan köyler, nüfusu giderek azalan kasaba ve beldeler; diğer yandan nüfus yoğunluğu inanılmaz derecede kabaran bazı şehirler… Bu dengesiz nüfus dağılımı, mevcut sosyo–ekonomik problemleri daha da belirgin bir hale getirdi. Bilhassa tarım ve hayvancılıkla uğraşan, fakat uğradığı talihsizlik sonucu yerinden yurdundan olan belli bir kesimin sosyal ve ekonomik sıkıntıları dayanılmaz boyutlara ulaşmış bulunuyor. Öte yandan, sayıları yetmiş bine yaklaşan geçici köy korucularının geliri ve maddî durumu nisbeten iyi gibi görünüyor. Fakat bu da geçici bir statüde olup, istikbâli parlak olmayan değişken bir durum arz ediyor. Keza, güvenliğin yetersiz olduğu bölgelerde yatırımlar büyük ölçüde durmuş olduğundan, istihdam sahaları da bir hayli azalmış veya daralmıştır. Bu durumda, geçici köy koruculuğu uygulamasına da bir gün son verileceğine/verilmesi gerektiğine göre, bölgedeki mevcut işsizler ordusuna, gelecekte on binlerce vatandaş daha ilâve olunacak demektir. İşsizlik, anarşi ve teröre büyük çapta malzeme teşkil ettiğinden, bölgede, muhakkak ki özel teşebbüse dayalı büyük yatırımlar yapılmalı ve geniş istihdam sahaları açılmalıdır. Tarım ve hayvancılık teşvik edilmeli, âdil bir toprak reformu yapılarak topraksız köylüye toprak temin edilmeli; eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetlerindeki eksiklikler sür'atle giderilmeli. Sekizincisi: Asayişin temini
Şimdiye kadar uygulanan, insanların saadet, huzur ve emniyetini dumura uğratan, hatta yok eden yanlış politikalardan biri de şu sakat anlayıştır: "Toplumun selâmeti için fertler feda edilir. Vatanın selâmeti için şahısların hukukuna bakılmaz. " Bu demode olmuş vahşi ve ilkel anlayışla, bir tek cani yüzünden bir köyün, yahut yüz masumun kılıçtan geçirilmesine dahi göz yumulabilmektedir. Oysa bir caninin hatasıyla akrabalarına ve taraftarlarına düşmanlık edilmez. Bir mâsumun hakkı, yüz câni için dahi fedâ edilemez. Keza, bir adamın hatası yüzünden zavallı ihtiyar anne ve babasını, masum çocuklarını ezmek, perişan etmek şefkatin esasına zıttır. Bir gruptan bir fikir akımı veya bir aşiretten herhangi bir ferdin hatasıyla o grup, o akım veya o aşiretin bütün fertleri mahkûm, düşman ve mesul sayılamaz. Yoksa bir hata, binler hata hükmüne geçer; bu da ittifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşliği, vatandaşlığı, sevgi ve dayanışma ruhunu esasından bozar, tahrip eder. Biz anarşi ve terörün her çeşidine mutlak sûrette karşı olduğumuzdan ve bilhassa dahilî ve haricî karanlık mihrakların bu Müslüman millete karşı her vesileyle kinini kusmaktan geri durmayacağını iyi bildiğimizden, fiilen ve maddeten bazı tedbirlerin alınması da bir zarûret olduğu kanaatindeyiz. Dokuzuncusu: Dinî ve moral değerler
Bundan dört yüz sene önceki Kürtlerin yaşayışından bahseden Şeref Han, onların ince ruh haleti ve karakteristik yapılarını da dile getirir. Şerefnâme adlı eserinin 21. ve 24. sayfalarında yer alan bazı pasajları buraya alıyoruz: "Kürtler, çoğunluk itibariyle Sünnî'dir ve İmam–ı Şafiî (ra) mezhebine bağlıdır. İslâm şeriatıyla hareket etmekte, yaratılmışların efendisi olan Hz. Muhammed'in (asm) sünnetine ve doğru yolu gösterici büyük halifelerin yoluna uymakta sağlam azimleri vardır. "Bundan dolayı, onlar namaz, hac, zekât ve oruç gibi dinîn esaslarını kendilerine öğreten İslâm âlimlerinin nasihatlerine uyarlar. Çünkü, onların bu işlere tam bir teslimiyet ve sağlam bağlılıkları vardır. "Kürtler, birbirlerinin sözlerine uymazlar, aralarında ittifak ve işbirliği yoktur. Sultan 3. Murad Hanın müderrisi olan Mevlânâ Saadeddin, Tacüttevarih adlı eserinde bu duruma işaret ederek, Kürtlerin karakter ve fıtrî hallerini şöyle anlatır: 'Her biri dağ doruklarında ve vadi derinliklerinde, tek başına ve hür olarak yaşamayı tercih eder, keyfince ve münferit yaşama bayrağını kaldırır. Allah'ın birliğini ifade eden Müslümanlıktaki Kelime-i Şehadetten başka, onları birbirine bağlayan sağlam bir bağ yoktur.'"(*) Kürtlerin dinî hassasiyetleri ve fıtrî halleri böyleyken, bilhassa Cumhuriyet'ten sonra, bu fıtrîlikleri büyük müdahaleler sonucu sarsılmış ve yaralanmıştır. Bugün ise, Kürtler hiç bitmeyen sosyal depremleri yaşamaktadır. Bu insanlarımızı tekrar kazanabilmek için İslâm birliğinin, kardeşliğinin önemi anlatılmalı ve bunun hakkaniyetle gereği yapılmalı. Çünkü Kürd'ü, Türk'ü, Arab'ı, Acem'i, Çerkez'i… birbirine bağlayan yegâne faktör İslâm dinidir. Ayrıca, halkın moralini yüksek tutmak için ümitsizlik, tedirginlik ve endişeler izale edilmeli. Kürtlerin medar-ı iftiharı olan Selâhaddin-i Eyyubi, Ahmed-i Hanî, İdris-i Bitlisî ve Üstad Bediüzzaman gibi şahsiyetlere gereken ilgi ve itibar mutlaka gösterilmeli. (Yarın: Netice) ................................... (*) Şerefhan; "Şerefname" (Kürt Tarihi). Çev. M. Emin Bozarslan, İst. 1969 s. 21–24. 08.07.2009 E-Posta: [email protected] |