S. Bahattin YAŞAR |
|
Pozitiflik bir düşünce dönüşümünün mükâfâtıdır |
İnsanın pozitif veya negatif oluşunu, tercihleri belirliyor İnsan, sürekli bir duygu ve düşünce hareketliliği içerisindedir. Böyle olunca an be an değişkendir. Bir ânında, bir başka duygu ucunda bulurken, başka bir ânında, diğer başka bir duygu ucunda bulunabilmektedir. Yani sürekli bir iniş ya da çıkışlar silsilesi yaşar durur. Günün sonuna gelindiğinde, adeta günün raporu alındığında, gün boyunca hayatının kaçta kaçını negatif unsurlar, kaçta kaçını pozitif unsurlar oluşturmuşsa, insan ona göre şekillenir. Tabiî günler haftaları, haftalar ayları kovalıyor derken yıllar ortaya çıkıyor. Kişinin geldiği yaşındaki duyguları böyle bir ortalamanın içinden çıkıp gelmektedir. Yani gün boyunca, şiddet gören, itilen, adam yerine konmayan, yadırganan kişiler, dışarıdan gelen bu uyarıları kendileri de kabullenerek, içine saklandıkları bir kabuk oluştururlar. Bu, bir yıkımın resmidir. Ertesi gün bir yapım, tamir ameliyesi yapılmamışsa bu insan diğer güne yıkım içerisinde girmiş demektir. Negatif başlayan gün ve o günün de negatif etkileşimleri, kişiyi biraz daha bu kabuğu kabullenmeye itecektir. Günlerin, ayların, yılların böyle bir tortu oluşturduğu insan, haliyle çok büyük bir yıkım ve çöküntü içerisinde, kendisine ve çevresine her an çok ciddî zarar verebilecek pozisyondadır. Kişinin gün içindeki davranış tercihlerinin altında pek çok sebepler bulunmaktadır. Bunların başında ise, davranış geliştirdiği kişi ya da kişilere karşı olan tutumu; o kişi ya da kişilerin, bu insanda ortaya çıkardığı duygu olmaktadır. Bu duygunun en bilineni ise, sevgi ya da sevgisizliktir. Yani insan sevgi taşımadığı bir kişi ya da şeye karşı, olumlu ve yapıcı bir adım geliştiremeyecektir. Ama sevdiği insana veya eşyaya karşı ayrı bir anlam yükleme içerisinde olacaktır.
Kendini önemsemeyen, kendiyle ilgili olan şeyleri de önemsemez İnsanın hayatı ve hayattakileri sevebilmesi, önce kendisini sevmesi ile alâkalıdır. Kendisini sevmeyen bir insanın, kendisiyle alâkalı olan unsurları da sevmesi beklenemez. Oysa kendisini seven insan, kendisiyle olan her şeyi de sever. Kendi hayatına temas eden her şeye ciddî ilgi duyar. Hatta kendisinde sevilmeye lâyık unsurları düşündüğünde bu unsurları kendisine Veren’i de sevmeye başlayacaktır. Çünkü insan ihsanın kölesidir. En büyük ihsan da Cenâb-ı Haktan olduğundan O’na karşı bir perestiş başlayacaktır. Onun içindir ki, insan değerliyse, onunla ilgili olan her şey de değerli kabul edilecektir. Ama kendini değersiz gören bir insan, üzerindeki harika nakışları da okuyamayacaktır. İnsan değerliyse, o insanla ilgili her şey de değerlidir. İnsan değerliyse, o insanın konuşmaları, giydikleri, kullandığı eşyalar, gittiği mekânlar anlam kazanır hale geliyor. Yani Yunus Emre, büyük olduğu, değerli olduğu için; onun hayatına temas etmiş her şey değerli hale gelmiş; ayağına giydiği çarığı, üzerine giydiği yeleği önemli hale gelmiştir. Ama şurası önemlidir ki, bunların hiçbirisini Yunus Emre kendisini önemli gördüğü için yapmamıştır. Kendini beğenmemiştir. İnsan olmak, ihsana mazhar olmak olduğundan, insan kendini, O’nun isimlerine mazhar olduğu için önemsemeli. Sahip olduklarını temellük olarak değil, emanet olarak verilmiş olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir. İnsan kabul etmelidir ki, çok kıymetli cihazat ve ehemmiyetli programla donatılmıştır. O zaman bu öylesine bir cihazat aktarımı ve amaçsız bir program yüklenmesi değildir. Bu cihazat ve program, bir amaç doğrultusunda, bir hedefe dönük olarak insana verilmiştir. İnsan bu cihazat ve programları veriliş amacı doğrultusunda kullandığında, yaratılış amacına uygun bir insan modeline ulaşmış olur. Aksi halde insan, amacı dışında kullanılan cihazat ve programlar sebebiyle insanlık dışı pek çok durum ve hallerle karşılaşabilecektir. Dolayısıyla hem kendine hem de çevresindeki insanlara ve varlıklara negatif bir ruh hali yansıtacaktır. Bu ise insana yakışan bir tutum olmayacaktır.
Pozitif olmak bir düşünce dönüşümünün sonucudur Her insan, pozitif bir iç ve dış yapıya sahip olmak ister. İnsanın sahip olduğu cihazat ve programlar buna müsaittir ve hatta bunun için insana bu programlar verilmiştir. Pozitiflik, bir sonuçtur. Kişinin iç dünyası ile dış dünya arasındaki uyumunu ve sağlıklı ilişkiler ağını ifade eden bir tesbittir. Her şeye hak ettiği değeri verme anlayışıdır. Her şeydeki sevilecek unsurları sevme ve takdir etme duyarlılığıdır. İncelik, güzellik, san'at ve düşünce içeren bir özel nakşın belirtisidir. Onun için pozitiflik, öylesine ortaya çıkan bir sonuç değildir. Kişinin maddî ve manevî rızıklarını, yani okudukları, dinledikleri, hissettikleri ve gözlemleriyle elde ettiği bir yoğunlaşma halidir. Zaten sürekli böyle bir arayış, ister istemez kişiyi, pozitif enerji kaynaklarına çekecektir. Her şeydeki pozitif unsurlar daha çok göze görünmeye başlayacaktır. Düşünün ki, bir çiçeği sevmek, bir kelebeği tefekkür etmek, gökyüzüne şöyle bir seyir yapmak bile insanın pozitif bir enerji ile yüklenmesine vesiledir. Çünkü, dış dünyadaki san'atlı, hikmetli, faydalı yaratılanlar, kendileri bir enerji kaynağı olarak okundukları zaman, okuyana, bu enerji ortaya çıkıyor. Aksi halde onlar yine enerji kaynağı olarak var olurlar, ama insan bu enerjiden istifade edemez, hatta bu dönüşüm onu ilgisizliği dolayısıyla çarpacaktır.
Pozitiflik mutlu bir sonuçtur İnsan, yaşadığı âlemde neye yoğunlaşırsa, onun sonuçlarıyla karşılaşır. Hangi kapıyı çalarsa insan ve neyi ararsa, o aradıkları ve kapısını çaldıklarıyla karşılaşması beklenen bir sonuçtur. Yaşamak insana tanınmış bir fırsattır. Bu fırsatı, negatiflikleri bile olumlu sonuçlara dönüştürerek, -ki, küfür ve dalâlet dışında hiçbir şey tamamen negatiflik içermez- maddî ve manevî olarak kazançlı çıkmak insan için mümkündür. Dünya fırsatını, ebedî bir kazanca dönüştürmek yine insanın elinde olan bir şeydir. 04.07.2009 E-Posta: [email protected] |