Ali FERŞADOĞLU |
|
İspat ve ispat çeşitleri |
İspat nedir? Kaç türlü ispat vardır? İspat ve izahın, hikmetle çağırmanın ölçüleri nelerdir? İspat; doğruyu delil göstererek ortaya koymak, hakikati bilmeyenlere kesin bilgiyle, delille anlatıp izah etmektir. İspat tamamen akılda cereyan eder. “İstidlâl” denen bu metot, bir delile dayanarak netice çıkarmak, sonuca varmak, muhakeme etmektir. Yani zihnin eserden müessire veya müessirden (tesir edenden, yapandan) esere intikalidir. Meselâ ateş varsa duman; yazar-usta varsa eseri vardır. Buna “bürhan-ı limmî” de denir. Fakat her zaman geçerli olmayabilir... Eserden müessire yapılan istidlâle, “bürhan-ı innî” denir. Duman varsa ateş, kitap varsa yazarı, resim varsa bir ressamı vardır... Bu, birincisine göre şüphelerden daha salim ve daha sağlamdır. Birkaç çeşit ispat metodu vardır: a) Talili (tedüktif): Akıl yürüterek olur. Yani ispatı istenen şey, önermeyle önceden doğruluğu ispat edilmiş veya doğru olarak kabul edilmiş iddia (önerme) için zorunlu olan bağı kurmaktır. Matematikteki ispat bu türdendir. b) Tecrübî ispat: İspatı istenen iddiânın tecrübe dünyasında ifadesidir. Meselâ suyun normal şartlarda 100 derecede kaynadığını fiilen tecrübe edip anlatmak veya bir kişinin 200 kiloyu kaldırabileceğini göstermesi gibi... Bunun da yanılma payı vardır. Çünkü ölçü âletleri de değişkendir ve sonucu etkilediğinden tam itimada şayan değil. Meselâ suyun sıcaklığını ölçen termometreyi su kabına daldırdığımızda gerçek sıcaklığı ölçmeyiz. Zira termometrenin sıcaklığı da suyun ısısına karışır. c) Mantık ilminde, “kaziye-i makbule” denen “büyük zatların sözlerini delilsiz kabul etme”nin yanında, “bürhan-ı yakînî” diye tabir edilen kesin mantıkî, ilmî, tecrübî delillere dayanan bir ispat yolu 1 daha vardır. d) Vicdana, sezgiye dayalı ispat: İman esaslarını yalnızca tecrübe ve ilmî meselelerle kabul etmek kâfi değil. Belki, kalbî, ruhî, halî (batınî, içe bakış) hususlar da serdedilmeli ki, insan yüksek marifete ulaşabilsin... Bacon, imanı birinci sıraya, tecrübeyi ikinci sıraya alarak, tecrübenin yanında bir de batınî tecrübeyi kabul eder.2 Bunu biraz daha açarsak: • Yaratılış yalan söylemez. Meselâ bir çekirdekteki gelişme meyli “Sümbülleneceğim, meyve vereceğim,” bir yumurtadaki hayat meyli “Piliç olacağım,” bir avuç su donarak genişler ve “Fazla yer tutacağım” şeklindeki meyelanları ve aynen meydana gelmeleri, İlâhî iradeden gelen evamir-i tekviniyenin (kevnî işlerdeki oluşların / işlerin / emirlerin) tecellîleridir, cilveleridir. • İnsanlığın beş zahirî duyu ve duygusunun yanında, gayb âlemine açılan pek çok penceresi var. Şuuruna varılmayan pek çok hissi var. İşitme, görme, tat alma duygusu olduğu gibi, sâika (sevk eden, götüren, sürükleyen) “altıncı doğru bir duygu” vardır. Bir de, şaika (şevkli, istekli, arzulu bir his) diye isimlendirilen “şimşek gibi yedinci bir duygu” bulunmaktadır. Bu şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez. Fıtrat (yaratılış) ve vicdan, yalan söylemez... Hads—ki, şimşek gibi sür’at-i intikaldir—daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı (kat katı, iki misli) olan ilham, onu daima nurlandırır. Meylin muzaafı, arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan İlâhî aşk, ona daima3 hakikati söyler. İnsandaki tapınma, teşekkür, duâ ve ibadete olan meyli, hakikî bir cazibedarın cezbiyle, yani çekimiyledir. Çekim varsa, bir cazibedar var demektir.
Dipnotlar:
1- Hizmet Rehberi, s. 31. 2- Prof. Dr. İrfan Yılmaz vd., İlim ve Din, İst., 1998, c. 1, s. 268. 3- Mesnevî-i Nuriye, s. 214-215. 04.07.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |