Ali FERŞADOĞLU |
|
Meleklere imanın verdiği huzur ve mutluluk |
Meleklere imanın verdiği sevinç, kazandırdığı gücün de yine fert, aile ve toplumun bütün katmanlarını kapladığını ifade ederek başla- yalım. • İnsan gayba iman edecek şekilde dizayn edildiğinden meleklere iman, fıtrî bir ihtiyaç. İnsan hem taşıdığı bazı özelliklerden hem de başka hususlardan, onlarla daima ilgilidir. Bu hakikati imanla teslim etmek, başlı başına bir güç ve mutluluk kaynağıdır. • Kâinat meleklerle şenlendirilmiştir. Eğer insan, meleklerin varlığına inanmazsa, bu ihtiyacı ve bu inanma duygusunu başka şeylerle tatmin edecektir. Yani inançta batıl ve yanlış yollara sapacaktır. Meleklerin yerini ya uzaylılara, UFO’lara, ya başka yerden gelmiş varlıklara inanarak dolduracaktır. Bunu da, çeşitli filmlere, çizgilere yansıtacak, kargacık burgacık resimlerle veya şekillerle gösterecek, ruhunu karartacaktır. Aslında “UFO’listler,” Allah’ın yaratmış olduğu ruhanîleri, melek ve cinleri, hatta şeytanları aklen ve mantıken idrak etmekte, vicdanen hissetmekte, anlamaktadırlar. Fakat “meleklere iman” etmeyi istemediklerinden bu boşluğu, hayal dünyalarında “olağanüstü” diye resmedip çizdikleri “uzaylılar” imajıyla doldurmaya çalışmaktadırlar. • İnsanın çevresinde cereyan eden, bildiği veya bilmediği nice tehlikeli hâdise vardır. Zaman zaman şerli varlıklarla karşılaşabilir. Bu durum insanı korku, üzüntü ve endişeye sevk eder. Beşer bunlara karşı mânevî bir destek ve güce dayanmak, moral bulmak ister. İnsan bu görünmez düşmanlara karşı rûhî bir destek ve mercî arar. İşte, “Hafaza” denilen melekler, Allah’ın izniyle insanları çeşitli tehlike ve düşmanlara karşı korurlar. Bu gerçek, bir âyette, “Her insanın önünde ve arkasında, onu Allah’ın emriyle muhafaza eden takipçi melekleri vardır”1 şeklinde ifade edilir. • İnsan yaptığı güzel iş, fiil ve hareketlerden dolayı takdir ve alkış bekler. İnsanlar birbirlerini takdir etmekte cimri davranabilir veya tam takdir etmeyebilirler. Ama onu alkışlayan milyonlarca, milyarlarca meleğin varlığına inanan bir kimse, elbette güzel iş, fiil, amel, hâl ve hareketlerinde gevşeklik göstermez… İşte, mele-i âlanın sakinleri olan melekler, insanların güzel hareketlerini alkışlarlar. Şu hâlde meleklere iman, mü’mini hayâ ve edep sahibi yapar. Kâinatın meleklerle doldurulmuş olduğuna inanan bir insan, onlara karşı hayâ ve hürmette kusur etmez. • Her insan sözlerini, fiillerini, san'atını, eserlerini, güzel davranış ve hareketlerini, hatta gençliğini muhafaza etmek, bâkileştirmek ister. Film, teyp, fotoğraf makinesi, kamera ve televizyonlar, insanlığın bu ihtiyaç ve arzusundan doğmuştur. Bu, insanda fıtrî bir istek, bir ihtiyaçtır. İşte, melekler âdeta insanın bu ihtiyacına cevap vermekte, ilerde gösterilmek üzere onun her hareket, her söz, her fiil, her iş ve hayatının her safhasını bir kameraman gibi çekmekte, arşivlemektedirler. • Meleklere iman, yalnızlık hastalığının ilâcıdır. Dağda, bayırda, tarlada, ovada, çölde veya tecritte bir insanın son derece sevimli arkadaşları, dostları vardır. Milyarlarca, trilyonlarca, sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok melek, çiçeklerden yağmur damlalarına, kar tanelerinden sağımıza solumuza kadar bütün kâinatı şenlendirmektedir. Mü’min yalnız değildir. Böylesine dostları, arkadaşları vardır. Güzel bir söz söylediğinde, birkaç Kur’ân âyeti okuduğunda bile melekler onu zevkle dinlemekte, kişinin hasenât defterine kaydetmektedirler. Bir insanın yüzünü güldürecek hareketlerdir bunlar... • Meleklere iman aynı zamanda ferdî, ailevî ve içtimâî bir huzur, bir emniyet, bir rahat ve sükûnet vesilesidir. Herhangi bir kişi kameraya alındığını, teyp veya mikrofonla dinlendiğini bildiği anda hareket, söz ve mimiklerine son derece dikkat eder. İngiltere’de devlet, kapalı devre televizyon sistemiyle (CCTV), giderek artan bir nispetle, her yerde, “suçları önlemek” gayesiyle her tarafı gözlüyor. İnsanları caddede, sokakta, otobüste, trende, direksiyon başında, araba park ederken, dükkânda, kasa başında para öderken, çalışırken veya spor yaparken devamlı gözlüyor! Sivil teşkilâtlar, özel hayatların “kameralarla” böylesine gözetilmesinin insan haklarına aykırı olduğunu ve yeni düzenlemeler yapılmasını istiyorlar.2 Buna rağmen suçları önleyemiyor, üstelik insan haklarını ihlâl ediyorlar! Peki, insanları, insanların özel hayatlarını gözetlemeye ne hakları var? İşte, bu vazifeyi görecek, fakat insanı insana mütecessis etmeyecek “meleklere iman” esası, kalp, vicdan ve akıllara yerleştirilirse, ne insan hakları ihlâl edilir, ne bu kadar masraf yapılır ve ne de bu kadar suç işlenir! • Meleklere imanın asayişi temin ve hırsızlığı önlemede de büyük etkisi vardır. Şöyle ki: Asayiş ve emniyetin toplumlar için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok. Emniyet mensuplarının görevi tartışılmaz. Ancak yolsuzluk ve kanunsuzlukları önlemede emniyet mensuplarının da yetmeyeceği açık. Kişiler vicdanlarının sesini dinlemez, Allah’tan korkmazlarsa yapamayacakları kötülük kalmaz. Böyle kimseler kanun ve nizam da dinlemezler. Her birinin başına bir polis de dikemeyiz. Böyle olunca da hır- sızlıklar, yolsuzluklar, asayiş ihlâlleri eksik olmaz, toplumu kasıp kavururlar.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Enfâl, 9.; 2- Time, Nisan 1996. 21.06.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |