Ali FERŞADOĞLU |
|
Fıtrata indirilen yeni moda darbesi: Estetik ameliyatları |
Günümüzün dehşetli moda hastalıklarından birisi de, bedende değişikliğe gitmektir. Batı felsefesinin moda ve güzellik anlayışının beraberinde getirdiği bu sosyal rahatsızlığın adı estetik ameliyatıdır. Vücudun burun, dudak, göğüs, yüz ve sâir organlarına yapılan cerrâhi müdâhalenin, sonunda ya maddî bir felâkete, ya hastalığa veya psikolojik rahatsızlıklarla depresyonlara sebep olduğunu hem sahanın uzmanları, hem de tecrübe edenler ortaya koyuyor. Magazin basını, bu tür olaylarla çalkalanmaktadır. İtalyan sinemasının yıldızlarından Laura Antonelli, 50 yaşına bastığı halde hâlâ genç bir kız yüzüne sahipti. Yüzündeki kırışıkları gidermek için sürekli iğne tedavisi görmekteydi. Ne var ki bu kırışıklıkları gideremediği gibi, yüzünü daha korkunç bir hâle getirmişti. Antonelli’nin feryadı her halde modaperest ve estetik ameliyat heveslilerine bir şeyler anlatacaktır. Şöyle diyor Antonelli: “Benim bu korkunç halim, ebedî gençlik isteyenlere ders olsun. Şimdi allerji krizleri geçiriyorum. Acılarımı anlatmam mümkün değil. Bırakın çizgileriniz olduğu yerde kalsın. İnsanın sağlığıyla oynamasına değmiyor. Basına açıklamayı, diğer kadınlar bu korkunç hâle ve korkulara düşmesinler diye yaptım...” Hayatını fotoğrafcılık yaparak kazanan 35 yaşındaki Cindy Jackson, yüzünü barbie bebeklere benzetebilmek için 24 kez bıçak altına yatmış. Almanya’da yayınlanan Bunte dergisi, 23.5.1993 tarihinde, fotoğrafçı kadının estetik ameliyatlarını barbie çılgınlığı başlığıyla okuyucularına duyururken, Cindy Jackson’ın estetik ameliyatlar için yüz binlerce dolar harcadığını bildirdi. Meşhur Amerikalı aktör Mickey Rourke’nin eski eşi top-model Carre Otis, moda dünyasında dönen dolapları İngiliz dergisi Sky’e anlatmış: “Aman ne kadar kusursuz bir vücudun var, gel seni model yapalım’ teklifinde bulunulunca dünyalar senin olur. Sonrası iğrençtir… Bağımlı olman için uyuşturucuya alıştırırlar... Seni resmen moda evlerine satarlar. Kısacası moda dünyası iğrençtir.”1 Hemen Türkiye’ye dönelim ve bir başka itirafa kulak verelim: “Ben bugünkü moda akımlarını sevmiyorum. Çünkü kadının rahat, ama kadın gibi olmasından hoşlanıyorum. Postallar, yırtık jeanlar giyiniyoruz. Oturmamızı, kalkmamızı, kadın gibi davranmayı unuttuk. Onların kadınları sevdiğine inanmıyorum. En büyük rakipleri bence. Kadını kadınlığından çıkartıp, feminitesini elinden aldılar. Kadın zerâfetini kaybetmemelidir.”2 Yüz binlercesinden bu birkaç örnek de göstermektedir ki, modayı takip eden, âdetâ onun kulu kölesi olur. Oysa hiçbir insan, hiçbir kadın, diğer kadınlara benzemez. Yüz, el, ayak ve beden şeklinden, saç teline, parmak izlerine, hatta sesine kadar nice farklı yanları vardır. Kadınların yüzde 99’u modanın çizdiği bu modele uymaz. Zâten istenen şey de budur. Hedef, kadınları çizilen modele şartlandırmaktır. Eğer kadınlar o modele şartlanırlarsa, artık tepeden tırnağa değişeceklerdir. Böylece “moda” uğruna zamanıyla birlikte sıhhatini, servetini, belki de nâmus ve şerefini, benliğini ve değerlerini fedâ edecektir. Hayatı alt-üst olacak, iğrençliklerle dolacaktır. Güzellik, aslında ve gerçekte “izafî ve geçici.” Eğer öyle olmasaydı, bir zaman esmer, başka bir zaman da beyaz tenli insanlar, moda dünyasınca makbul sayılmazdı. Şu halde, güzellik bir eğitim, bir değerlendirme, bir kültür meselesidir. Moda; bayağı arzu, çıkar ve maddî imkânlara göre bir güzellik imajı çizer. Herkesi bu modele şartlandırır. Bu sûretle üretilen malzemeleri tüketmeye çalışır. Ve moda sektörü, daha başka bir ifadeyle, moda mafyasının kasalarını doldurur. Medya ise, reklâmlarla beyinleri yıkayarak, “tüketim” ideolojisi içinde, moda ile ilgili imajları sürekli topluma pompalar. Ve insanların önce duygularını, sonra bedenlerini, nihayet paralarını sömürürler. Günün modasına göre güzel görünmek için yapılan estetik ameliyatları, Sâni’in san'atını beğenmemek ve onu değiştirmeye kalkmak değil mi? Siz, modern veya klâsik bir ressamın san'atına müdahale edebilir misiniz? Etmeye kalkarsanız, size ne nazar ile bakarlar? Zenci olan Hz. Lokman’a izafe edilir: Kendisine bakıp gülene, “Boyayı mı beğenmedin, boyacıyı mı?” diye cevap verir.
Dipnotlar: 1- Hürriyet, 29 Mayıs 1995. 2- Modacı Canan Yaka, Nokta, 25 Haziran - 1 Temmuz 1995. 01.07.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |