Ali FERŞADOĞLU |
|
Cinlerin yaratılmasının hikmeti ve özellikleri |
Cinler de ruhanî varlıklardan olup, gayb/metafizik âleminin sakinlerindendir. Acaba cinler niçin yaratılmıştır; görevleri nedir, faydaları nelerdir? Cinlerle irtibat kurabilir miyiz? Bize zarar verebilirler mi? Sergi, müze ve fuarlar, şuurlu izleyici/seyirci ve mütalaacıların varlığını gösterirler. Şu muhteşem ve muazzam gezegenler, galaksiler, nebulalar elbette basit birer sergi, müze ve fuarla kıyas edilmeyecek ihtişama sahiptirler. İşte, cinler şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitabının mütalaacıları ve şu rububiyet saltanatının dellâllarıdırlar.1 Cinleri akıllı, şuurlu, idrak ve irade sahibi varlıklar olarak yaratan, Halık-ı Zülcelâl olan Allah, onları ve insanları yaratmasının asıl gaye, hikmet ve sebebini, “Ben insanları ve cinleri ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım”2 şeklinde açıklar. Çeşitli enerji boyutlarından yaratılan cinlerin temel özellikleri, ruh (can), akıl/şuur sahibi varlıklar olmalarıdır. Ancak bu cepheleri, insanlardan daha düşük yoğunluktadır. Araştırmalar, ruh ve enerji boyutları hakkında çok çeşitli bilgilere ulaştı. Bu bilgiler temelde Kur’ân’la örtüşmektedir. Ki, cinler hakkında Kur’ân’da detaylı bilgiler verilir: Onların imtihan için; dumansız ateşten (ışından daha lâtif çeşitli enerji boyutlarından) yaratıldıkları; mü’min ve inançsız olarak iki gruba ayrıldıkları; düşünme, idrak, şuur melekesi ve nefis; yeme içme, işitme-görme, evlenme-çoğalma, hastalanma, savaşma, maddeyi etkileme, insanlara hem yalan söyleme, hem de fiziki zarar verebilme; insanları kıskanma ve ölme (nötr hâle gelme) gibi özelliklere sahip olmaları ve insanların emrinde çalıştırılabilecekleri gibi temel özelliklerinden bahsedilir. Görünmezler, ışık ve enerji süratinde yol katederler. Geçmişteki birçok veya bize göre o andaki hâdiseyi bilebilirler. Çünkü ışık süratinden daha hızlı hareket ettikleri için dünyayı saniyede yedi seferden daha fazla dolaşırlar. Çeşitli şekillerde görüntü verebilirler. Gaybı ve geleceği bilemezler. Zira cinleri çalıştıran Hz. Süleyman (as), asasına dayanıp onları gözlüyor vaziyette kaldığı hâlde öldüğünü anlayamadılar. Cinlerin ırkları da farklı olmalıdır. Mahiyet itibarıyla aynı olsa da, şekil ve hareket açısından hepsi aynı özellikleri taşımaz. Her biri yaratıldığı enerji boyutuna göre hız ve iş yapar. Tamamı insanlarla irtibat kuramaz veya bizim gördüğümüz âleme geçemez. Kimi suda, kimisi ateşte, kimisi mezbeleliklerde, kimisi güneşte, kimisi de uzayın derinliklerinde yaşıyor olmalıdır. Gıdaları da enerji cinsinden olsa gerek. Nâr (ateş) nura kuvvet verdiği gibi, enerji de cinlere kuvvet verir. Cinler, bulundukları âlemden fizik âlemine çıktıklarında da fazla kalamazlar. Çünkü enerjiye ihtiyaçları vardır. Ancak enerji almak için, ya medyuma, ya bir hayvanın bedenine girerek, enerjisinden istifade ederler. Kur’ân, insanlardan önce yeryüzünde, idrak sahibi ve halife olarak cinlerin bulunduğunu ve yaptıkları fesat, bozgunculuktan dolayı halifeliğin onlardan alındığını beyan eder.3 Fizik ve metafizik malzemelerinden karma yaratılan insanın iki âlemle de irtibatlı olması, aklın kabul ettiği hususlardandır. Bedenimizle madde (toprak, bitki, hava, su...), ruh ve duygularımızla metafizik/mânâ âlemiyle, melek, cin ve şeytanlarla irtibat kurabiliriz. “Eski zaman kâhinleri gibi, şimdi de medyumlar sûretinde yine bir nevî kâhinlik, Avrupa’da, ispritizmacıların içlerinde baş göstermiş.”4 Cinlerle irtibata muvaffak olunduğunda faydası da pek azdır. İnsanların nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhânî bir meşreple meşgul edip hizmet-i imaniyeye karşı zayıflatmak için, bazı şahıslar “ispritizma” denilen, “ölülerle muhabere” nâmı altında cinnilerle muhabere etmek gibi, hatta bazı büyük evliyâ ile, hatta peygamberlerle güya bir nevî konuşmak gibi, eski zamanda “kâhinlik” denilen, şimdi de “medyumluk” nâmı verilen bu meseleyle bazı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar. Bu mesele felsefeden ve ecnebiden geldiği için, ehl-i imana çok zararları olabilir. Ve çok su-i istimalâta menşe olmakla beraber, içinde bir doğru olsa on yalan karışıyor. Çünkü doğruyu ve yalanı ayıracak bir mihenk, bir mikyas olmadığından, ervah-ı habise ve şeytana yardım eden cinnilerin bu vesileyle, hem onunla meşgul olanın kalbine hem de İslâmiyet’e zarar vermek ihtimâli var. Çünkü maneviyât namına hakaik-i İslamiye’ye ve akîde-i umumiyeye (genel iman esaslarına) muhalif haberler veriliyor. Ervah-ı habise iken, kendilerini ervah-ı tayyibe zannettirip, belki kendilerine bazı büyük veliler nâmını verip, İslâmiyet’in esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikati tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler.5
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 162. 2- Zâriyat Suresi: 56. 3- İşaratü’l-İ’caz, s. 250. 4- Mektubat, s. 178. 5- Emirdağ Lâhikası, s. 379. 27.06.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |