Ali OKTAY |
|
Vefatının 9. yılında bir müzik duayenini rahmetle anıyoruz |
2000 yılının 29 Haziran’ıydı Cinuçen Tanrıkorur Bey hayata gözlerini kapadığında. Ertesi gün cenaze namazı için Altunizade’de ki İlahiyat Fakültesi Camiinde idik. Dönemin Kültür Bakanı sayın İstemihan Talay’dan o zamanki İstanbul Belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan’a, Orhan Gencebay’dan Ahmet Özhan’a kadar tüm sevenleri, öğrencileri cenaze namazında saf tutmuştu. Sanatta taviz vermeyen çizgisi, eleştirmekten çekinmeyen tavrına rağmen sevmeyeninden kat be kat fazla sevenlerinin olduğunu işte cenazesine katılan cemaat ispatlıyordu. Bekir Sıtkı Sezgin’den bir süre sonra hocanın da kaybı müziğimiz adına pek çok kişiyi üzmüştü. Birkaç dil bilen, mimar, ud virtüözü (ustaca icra eden), konservatuardaki hocalık görevinin yanı sıra yine pek çok öğrenci yetiştiren bu pek titiz insan artık yoktu. Öğrencisi ve aynı zamanda iyi bir tanbur icracısı olan Dr. Murat Tokaç’ın bir konserinde izlemiştim onu. Sahnedeki duruşu, tavrı, tarzı ve icrası hocayı diğer sanatkârlardan farklı kılıyordu. Yazdığı yazılar, kitaplar verdiği konferanslar, yaptığı konuşmalarda da bu özelliği kendini gösteriyordu. Yazdığı pek çok makaleyi ve kitabını okudum, bestelerini kendi sesinden, kendi yorumuyla dinledim. Belki kalıplaşmış bir ifade olarak gelecek ama müziğimizden büyük bir yıldız daha kaymıştır dersem yeridir.
Cinuçen Tanrıkorur kimdir?
1938’de İstanbul’da doğdu. İtalyan Lisesini ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümünü bitirdi. Müzik kariyerine 4 yaşında başladı. Kendi kendine nota, usul, beste yapmasını ve ud çalmasını öğrendi. Şeddisaba Zavilaşiran, Gülbuse isimli yeni makamlar buldu. 500’e yakın beste yaptı. 1982 de TRT’den ayrıldı. Konservatuar’da dersler verdi. Pek çok Avrupa ve Arap ülkeleri ile ABD de konserler verdi. Hem Türk hem de yabancı pek çok öğrencisi oldu. 5 dil bilen Cinuçen Tanrıkorur, hayatının önemli bölümünde ağır hastalıklarla mücadele etti. Defalarca ameliyat oldu. Bütün bu sağlık problemlerine karşın gazete ve dergilerde makaleler yazdı konferanslar ve konserler verdi. 29 Haziran 2000 yılında İstanbul’da vefat etti. Yine bir müzik adamı Yalçın Çetinkaya’nın dilinden vefat anıyla ilgili kısmı aktaralım: “Vefatından iki gün önce tedavi gördüğü hastane odasında kendisini son kez görmek nasip oldu. Ellerinden öptüm. Helâlleştik. Tam o sırada öğle ezanı başladı. Merhum Cinuçen Bey ezan bitene kadar ‘Lâ ilâhe illâllah Muhammedun Rasulullah’ zikriyle ezana eşlik etti.” Allah rahmet eylesin.
Cinuçen isminin anlamı
İlk kez duyduğum ve anlamını merak ettiğim bu ismin nereden geldiğini Beşir Ayvazoğlu’nun köşesinde okuyunca öğrenmiştim. Cinuçen isminin hikâyesi şöyle: Yaman bir İttihatçı olan Hacı Tahir Cidali Bey çocuklarına ebced hesabıyla doğum tarihlerini veren ilgi çekici isimler verirmiş. Lütf-ı Hak, Savn-ı Hüda, Şan-ı Zafer, Dürr-i Semin, Mecd-i Nevin. Bunlardan Şan-ı Zafer, Cinuçen Tanrıkorur’un babası imiş ve terzilikten kunduracılığa çiftçilikten mobilyacılığa kadar kırka yakın sanat dalında birinci sınıf sanatkârmış. Orijinal isim merakını babasından miras alan Zafer Şan bey (Şan-ı Zafer) oğluna hiç kimsenin bilmediği Öztürkçe bir isim vermiş: Cinuçen. Bu kelime “galip, muzaffer” anlamına gelen yenuçen /yenici kelimesinin Şark Türkçesi’nde aldığı biçimmiş.
Gönülden Dile
“Nağme bir mantık-i ruhanidir. Nağmenin lezzeti vicdanidir. Hâne-i câne verir nur ü sürur Neşve-i nağme –i târ u tanbur” Erzurumlu İbrahim Hakkı 23.06.2009 E-Posta: alioktay@alioktay. net |