Selim GÜNDÜZALP |
|
SÖZÜN GÜCÜ ÖZÜNDE |
Bugün bir başka gün… Hayat dünün devamı değil, her an bir önceki ânın devamı hiç değil… Her an yeni, her dem tazedir hayat. Muhsinzade Abdullah Hamdi Bey’in (ö. 1899) güzel bir beyti vardır. Hayatı ve ömrü, saati ve taati ne güzel anlatır: “Saati vahiddir ömr-i cihan Saati taate sarfeyle heman” Ustaca bir söyleyişin eseridir. Yani; “Bu cihandaki ömrün tekbir saattir. O saati de boş durma sakın ibadete ve taate sarfeyle” *** Sözün gücü, özündedir. Bir söz ne kadar güzel bir niyetle söyleniyorsa ve kalpten çıkıp geliyorsa tesiri de dinleyenin üzerinde öyle oluyor. Bir çobana; güzel kaval çalmayı nasıl öğrendiğini sormuşlar. O da; “Bülbülleri dinleyerek” demiş. Dinlesek, dinleyebilsek kalp kulağıyla, gönül diliyle neler duyacağız kim bilir? *** Fuzuli’nin, Leyla ile Mecnun adlı eserinde, annesi Leyla’ya şu öğütlerde bulunur: “Temkini cünuna kılma tebdil Kızsın, ucuz olma kadrini bil.” … “Her surete aks gibi bakma Her gördüğüne su gibi akma” … “Saye (gölge) gibi her yere yüz vurma Hiç kimse ile oturma durma.” ... Hem anaya, hem nineye, bir gün lâzım olur diye.. Bizden söylemesi, sizden dinlemesi… *** Hz. Ali (ra) anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber’e (asm) “Yâ Resulallah! Bana tavsiyede bulunur musunuz?” dedim. Resulûllah (asm): “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol” buyurdular. Ben de dedim ki: “Rabbim Allah’tır. Başarım ancak Allah’ın inayetiyledir. O’na tevekkül ettim ve O’na yöneliyorum.” Duamı duyan Hz. Peygamber (asm): “İlim senin için mübarek olsun ey Hüseyin’in babası. Sen ilmi su içer gibi içmiş ve ondan kanmışsın” buyurdular. Rabbim bize de bu denizden kana kana içmeyi lütuf ve nasip eylesin inşallah. İşte önümüzde gidenler, yolu tutup yürüyenler. Sözün gücünü özünde bulup, özünden alanlar. Rabbim onlara yar ve yaran eylesin bizleri de… Evet, sözün gücü özündedir. Sahabeden biri, “Söz de ilaç gibidir, azı faydalı çoğu zararlıdır” diyor. İlaçlar ne kadar mükemmel olursa olsun, kutusunda durdukça iyileştirici etkileri yoktur. Yani ilaç kutusuna bakarak iyileşen bir hasta görülmemiştir. Söz de, düşünce de böyledir. Söz ve düşünce gerçeğin anasıdır ama eyleme dönüşmemiş düşüncenin başarıya ulaşma ihtimali yoktur. Yan yana duran iki tarla düşünelim. İkisine de yağmur yağıyor, ikisi de güneşin ısısından ve ışığından faydalanıyor. İkisinin de verimlilik gücü, toprak kalitesi aynı. Zamanı geldiğinde iki tarla da sürülüyor, sürgüleniyor, sonunda birisinden yemyeşil ekinler fışkırırken diğerinden ise yabani otlar, dikenler boy atıyor. Çünkü birine ekin tohumu atılmış, diğerine ise bir şey yapılmamış. Tohum atılmayan tarlada ekin yetişmez. Onun yerine yabani otlar ve dikenler biter. İnsanın ruhu da, aklı da böyledir. Oraya bilgi tohumu ekerseniz, kıymetli fikirler elde edersiniz. O fikirleri ve düşünceleri uygularsanız başarı biçersiniz. Bu Allah’ın bir kanunudur. Unutmayalım akıl tarlası boş kalmaz, üstünde kontrolsüz bitenler de bizi ve hepimizi perişan eder. Örneklerini her gün görüyoruz ve yaşıyoruz. İnsanlara ümitle dopdolu, doğru ve güzel sözle yaklaşıp konuşursak halledilmeyecek mesele yoktur. Bu, hem peygamber yoludur, hem de sahabe mesleğidir. Sahabenin kısa zamanda Hz. Peygamber’in (asm) sohbetinde bulunup, birden değişmesinin, kemâle ermesinin sırrı budur. Cahil gelenin âlim olup çıktığı bu nurlu toplulukta sözün gücü özünde gizliydi. Rabbim hikmetli konuşmayı, sözün özündeki güce yani ihlâsa inanmayı bizlere de nasip eylesin. *** Bugünlerde yeni okuduğum bir Asr-ı Saadet hatırasını sıcağı sıcağına sizinle paylaşmak isterim. Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: Kadının birisi bana gelerek: “Ben zina yaptım. Doğurduğum çocuğu ise öldürdüm. Tövbe etsem kabul edilir mi acaba?” diye sordu. “Hayır kabul edilmez, bu ne şerefsizlik, bu ne çirkin şey” diye karşılık verdim. Kadın ah vah ederek yanımdan ayrıldı. Ertesi gün sabah namazından sonra meseleyi Resulûllah’a (asm) açarak, kadının bana sorduğunu ve benim de verdiğim cevabı söyledim. Resulûllah (asm) bana: “Ne kötü söz söylemişsin! Yoksa sen: ‘Onlar Allah’la beraber başka bir mabuda tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı hak ve adalet icap etmeden asla öldürmezler. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada zillet içinde ebedî kalırlar. Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder’ âyetini okumuyor musun?” buyurdu. Daha sonra kadına bu âyeti okudum. Hemen secdeye kapanarak: “Bana bir kurtuluş kapısı açan Allah’a hamd olsun!” dedi. Bir başka rivayette ise; yine Ebu Hureyre (r.a) Resulûllah’ın yanından ayrılınca, Medine’nin bütün evlerinde o kadını aradım, fakat bulamadım. Ertesi gece ise kadın kendisi çıkageldi. Ben de Resulûllah’ın kendisi için ne söylediğini haber verdim. Kadın secdeye kapandı ve: “Bana bir kurtuluş ve tevbe kapısı açan Allah’a hamd olsun” dedi. Yanında bulunan bir cariyeyi ve cariyenin kızını azad edip, Allah’a tevbe etti. (Hayatü’s-Sahabe, Timaş Yayınları, Cilt 4, s. 1420) *** Evet, “nefs-i emmâre; tahrib ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz’îdir. Evet bir haneyi bir günde harap eder, yüz günde yapamaz. Lâkin eğer enaniyeti bıraksa, hayır ve vücudu tevfik-i İlâhiyye’den istese, şer ve tahripten ve nefse itimattan vazgeçse, istiğfar ederek tam abd olsa; o vakit ‘Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir’ (Furkan Sûresi: 70) sırrına mazhar olur. Ondaki nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâp eder. ‘Ahsen-i takvîm’ kıymetini alır. Âlâ-yı illiyyine çıkar. “İşte ey gafil insan! Bak Cenab-ı Hakk’ın fazlına ve keremine! Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yediyüz, bazen yedibin yazar. Hem şu nükteden anla ki; o müthiş Cehennem’e girmek ceza-yı ameldir, ayn-ı adldir. Fakat Cennet’e girmek, mahz-ı fazldır.”
(Sözler, 23. Sözün İkinci Mebhası, Birinci Nükte) 27.06.2009 E-Posta: [email protected] |