M. Latif SALİHOĞLU |
|
Terörü Doğuran Irkçılığın Panzehiri (4) |
Ayrı kökten gelenler,aynı idealde birleşebilir
–Dünden devam–
Bugüne kadar Kürtlerin tarihi, sosyal hayatı ve kültürel kimlikleri üzerinde tez bazında çeşitli araştırmalar, çalışmalar yapıldı. Ancak bu tezlerin çoğu, siyasî endişe ve ideolojik düşünce farklılıklarından dolayı birbirleriyle çatışmaktan ne yazık ki kurtulamadı. Türkçülük yapanlar, daha ziyade ret ve inkârcılık anlayışıyla hareket etti. Kürtçüler ise, kin ve intikam duyguları ile davranarak, bir tür savunma pozisyonuna geçti. Hal böyle olunca da, üzerinde uzlaşılabilecek akademik seviyede sıhhatli bir Kürt tarihinin ortaya konması, bugüne kadar maalesef mümkün olamadı. Birlik ve beraberliği köken, soy ve ırkî bütünlükte aramaya kalkmanın yanlışlığını bugün bütün medenî dünya kabul eder bir hale geldi. Buna rağmen, ırkî kökenin farklılığı halinde, ayrı bir devletin de mutlaka gerekli olduğunu savunanlar çıkmıştır, çıkıyor, çıkabilir... Halbuki, ayrı ırktan, farklı kökenden gelen insanların aynı idealler etrafında birleşmesi, o toplumun kültürel gelişmesinde önemli bir kuvvet ve zenginlik kaynağı olduğu hususu, bugünkü medenî dünyada yine umumî kabul görmüş ve tescil edilmiş bir gerçektir. (Birçok ırkın barış içinde yaşayarak, hukuk ve demokrasiyi tekâmül ettirdiği Amerika Birleşik Devletlerinin durumu, bu açıdan fevkalâde güzel bir örneklik teşkil ediyor.) Anadolu'da değişik kültürden gelen toplulukların harmanlanıp kaynaşmasına bu açıdan bakılmamasında fayda var. Bilhassa Türklerle Kürtlerin olabildiğince kaynaştığına ve birbirlerinden ayrılmalarının sosyolojik olarak da mümkün olamayacağına dikkat çeken Bediüzzaman, Münazarat adlı eserinin bir yerinde şunları kaydetmektedir: "Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimai hayatımız, Türklerin hayat ve saadetinden neş'et eder " (1) Türkçülüğü ve her türlü ırkçılığı esasından reddeden Bediüzzaman Said Nursi, Kürtlerin Türklerden ayrılma yolunu ve bölünme kapısını da, gerek fikren, gerekse fiilen tamamiyle kapatmıştır. Onun hayatı, eserleri ve her unsurdan halis talebelerinin teşkil ettiği muazzam tablo, bu gerçeğin en bâriz bir delidir, bir ispatıdır. Dahası, Türk kardeşlerine dest-i sadakati uzatarak, başka milletlere de örnek teşkil etmelerini istemiştir. Milliyetçilik fikriyle ayrılmanın ve bölünmenin büyük bir felâket olduğunu ve böyle bir vaziyete düşenlerin "Bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanların ve ejderhaların ağzına düştüklerini" açık bir dille ifade etmektedir. (2)
Tarihî seyir
Kürtlerin Osmanlılar ile karşılaşmaları ve Kürtlerin Osmanlı'ya ilhak oluşu farklı bir çalışmanın konusu olabilir. Burada bir–iki hususa dikkat çekmekle yetinelim... Kürdistan, ya da Vilayâtı Şarkiye olarak isimlendirilen doğu bölgelerimizin idarî yapılanması, Osmanlı Devleti'ne bağlı diğer eyaletlerden bazı farklılıklar arz etmekteydi. Şöyle ki: 1) Kürt aşiret ve emirliklerinde, yönetim babadan oğula geçmekte ve onların bu tabiî yaşayışlarına müdahale edilmemekte idi. 2) Kürtler, Osmanlı ordusunun savaşa girmesi halinde, asker vermekle desteklerini sürdürmekte; ayrıca vergilerini de ödemekte idiler. 3) Dış saldırılara karşı, bu bölgenin güvenliği ve korunması, Osmanlı Devleti'nin teminatı altında bulunmaktaydı. Anadolu birliğini kuran ve bunu hakkıyla temsil eden Osmanlı Devleti, değişik etnik unsurlarıyla birlikte 19. yüzyıla kadar barış içinde gelebildi. Bazı sıkıntılar yaşamakla birlikte, 18. yüzyılın sonlarına kadar, dâhilde tam bir "Osmanlı barışı" gerçekleşti. Ancak, devletin bundan sonra uğradığı mağlubiyetler, iç ve dış dengelerde bozulmalar meydana getirdi. Tarihimizin çok hazin bir sayfasını teşkil eden 93 Harbinin Rusya'nın lehine neticelenmesi, Osmanlı devleti için Balkanlar'da olduğu gibi Anadolu'nun Doğusunda da ağır bir darbe oldu; peş peşe çalkantılar, patırtılar yaşandı. Bu çalkantılı dönemden istifade eden İngiltere de boş durmayarak Rusya'nın ilerlemesi karşısında, milletlerarası menfaatlerini garanti altına almak gerekçesiyle Kıbrıs'a gelip yerleşti. Arkasından da "Ermeni meselesi" gündeme getirilerek, Osmanlı devletinin toprak bütünlüğü tartışmalı hale getirildi. ................................. (1) Nursi, Said, "Münazarat" Yeni Asya Neşriyat, İst/1996 s. S. 126) (2) Nursi, Said, "Mektubat" Yeni Asya Neşriyat, İst/1996 s. S. 311) 27.06.2009 E-Posta: [email protected] |