Zafer AKGÜL |
|
Savunma psikolojisi |
Max Weber’in “Sosyoloji Yazıları” kitabında geçtiği üzere, ki buna Weber Metodolojisi de diyebiliriz, toplumun sevk ve idaresinde, grupların belirleyici önemli rolleri vardır. ”Sınıf”olgusu toplumun esas miyarıdır. Ve toplumun şeklini “sınıf” çizer. Sınıf toplum içinde “pazar şansı”na göre kümeleşen gruplar demektir aynı zamanda. Pazar şansının bir başka tezahürü “siyasî güç’e sahip olma biçiminde görülür. Yani toplumda siyasî güç pazarı etrafında kümeleşen gruplar vardır. Bunların kümeleşme esası “statü”dür. Weber, kitabında başka bölümlere ve birimlere de temas eder, ama işin kısa özeti budur. Statü zamanla ‘state’e dönüştürülmüştür. Esasen Weber’den önce de bu alanda İbni Haldun gibi sosyologların yakın anlamda yorumlarına rastlamak mümkün. Sadece kategorizasyon, tasnif ve terimoloji eklemeleri farklı oluyor. Eski çağlardan beri süregelen devlet anlayışı, kast sistemleri, sınıflamalar gibi yerleşik gelenekler ve bu geleneksel düzenin sorgulamaya kapalı tutulması bir anlam ifade etmiyor. Bu gün bunları çağdışı saysak bile isim ve terim değiştirerek örneğin bir kast sisteminin hâlâ devam ediyor olduğunu isim ve resimlere aldanmadan biraz dikkatle bakan hemen herkes fark edebilir. Kast sistemlerinde sorgulamaları yapılmayan hatta kutsallık atfedilerek koruma altına alınan krallar, bu gün devlet, en büyük toplumsal örgüt olarak hayatını sürdürmektedir. Devlet ve ‘state’ler aslında siyasal statü pazarını elde eden bir takım grupların elinde ve tekelinde olabiliyor. Kast sistemindeki “asker”ler de bu statüyü devam ettiren ikinci bir erk sınıfı halinde mevcudiyetini devam ettirebilmektedir. Bu sistem anlayışına göre askerler asla yanlış yapmazlar. Onlar toplumu bilinen ve bilinmeyen, beklenen ve beklenmeyen, açık ve gizli saldırı ve tehlikelerden her zaman ve zeminde koruyup kollamak için ‘devlet’in gözü gibi baktığı zinde silâhlı kuvvetlerdir. Kurtarıcı konumunda olmaları sebebiyle toplum onlara minnetle bakmalıdır. Yanlış yapmazlar, velev ki yanlış yapacak olurlarsa o yanlışın doğru olduğuna hükmedecek yasal temellendirmeler ve kanunlar önceden düzenek halinde hazırlanmıştır aslında. Kanun çıkarmak için yargı gücünün uygulayıcıları “yargıçlar” da boşu boşuna kast sisteminin bir parçası haline getirilmemiştir.(Bk. Konfüçyus felsefesi) . Weber, sosyolojik yazılarının bir bölümünde topluma karşı şiddet kullanımını irdelerken, en büyük şiddet kaynağının ‘devlet’ olduğunu da ifade eder. Yani devlet şiddet uygulayanların en ‘şedidi’dir. Bir farkla ki, devlet bu şiddetini meşrulaştırmak için kendisine statü gereği yetki vermiştir. Bu yetkiyi çıkarılmış kanunlarla meşru hale getirir. Böylece haksızlık yaptığı zaman kendini savunabilecek malzemelerle donanmıştır. Ve bu statü yaşamak için öldürecektir de. Aslına bakarsanız insanlardaki savunma psikolojisi devlet denilen en büyük ‘örgüt’ün elemanlarında, organlarında da aynen vardır. Hatta daha fazla oranda vardır. Hatta daha şiddetli miktarda vardır. İşin şiddeti derecesinde, gerekçelerin de şiddeti artar. Bütün bu yukarıdaki didaktik aktarmaları niye yazdım acaba? Bilinen şeyleri neden tekrarladım? Okuyucularım ve toplum bunları bilmeyecek kadar saf ve cahil mi? Elbette ki hayır. Bazıları, toplumu sürü psikolojisi bağlamında bir iki yalan, iftira ve inkâr demeçleriyle ikna edeceğini sanıyor da ondan yazıyorum. Belge, bilgi, imza, inceleme, mahkeme, kanun ve bilmem ne maddeleri uyarınca.. diyerek bazıları kendini akıllı zannediyor, dalga geçer gibi açıklamalar yaparak kedilerin pisliklerini kapatmaları nevinden olayları hasıraltı etmeye çalışıyorlar. Boş ve beyhude…Toplumlar kast sistemini çoktan aştılar çünkü. En iyisi bir fıkrayla bitirelim yazıyı. Kekeme müşteri, kendisi gibi kekeme bir bakkala giderek “mal mal mal Maltepe va var mı?”demiş. Bakkal da “va var ee efendim!” demiş. Müşteri “bir bir ta tane ver “demiş. Bakkal Maltepe sigarasını verirken içeriye normal konuşan bir başka müşteri girmiş. “Maltepe var mı?” kekeme bakkal, düzgün ve seri olarak “Maltepe sigarası var efendim” diye cevaplamış. Müşteri "Bir paket verir misiniz?” deyince bakkal yine düzgün cümleyle "Başüstüne efendim” demiş ve tezgâhtan bir paket sigara indirmiş. Bakkalın düzgün konuşmasına içerleyen kekeme müşteri “Se se sen ..benimle dal dal dalga mı geçiyorsun?” diye öfkeyle sorunca, kekeme bakkal öteki müşteriyi işaret ederek: "Yo yoo yooo.. Be be ben. O o onunla dal da dalga geçtim..” demiş. Bizimki de aynı hesap sevgili okuyucular... 27.06.2009 E-Posta: [email protected] |