Süleyman KÖSMENE |
|
İçimizdeki riskli inci: Nefis-2 |
Ethem Bey: “Nefis nedir? Nefsimizi ne zaman ve nasıl yeneriz? Dünkü yazımızda nefsin ne olduğunu ve ne ölçüde yenilmezliğini ifade etmiş; Bedîüzzaman Hazretlerinin, dört hatvede nefsin dört aşağılık hâline dikkat çektiğine ve nefsin “emmâre” halinden sıyrılarak “mutmainne” makamına doğru yükselmesini sağlayan kapıları gösterdiğine işaret etmiştik. Bugün bu hatvelerden diğer üçünü hatırlatalım: İkinci Hatve (Fakr Tarîkı): Burada nefis kendini unutmuştur. Nefsin kendinden haberi yoktur; ölümü düşünse, başkasına vermekte; fenayı, zevali ve yokluğu görse, kendi üzerine almamaktadır. Külfet, hizmet ve ibadet makamında, yani Allah’ın emirlerine muhatap olma makamında da, nefis kendini unutmuştur. Nefis, kendini Allah’ın emirlerine muhatap saymamaktadır. Fakat ücret almaya ve lezzetlerden istifade etmeye gelince öne atılmakta ve şiddetle istemektedir. Yani lezzetlerde nefis kendini unutmamaktadır. İşte, nefs-i emmâre budur. Nefsin bu vahim hâline, “Allah’ı unutup da, Allah’ın da nefislerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir”1 âyeti işaret etmektedir. Nefsi bu makamda arındırmak, bu hâlin aksini telkin etmekle mümkündür. Yani nefsin unutkanlığı ile örtüşecek bir biçimde, lezzetlerde, tatlarda, ihtiraslarda, menfaatlerde ve ücretlerde nefsi unutmak. İbadet, hizmet, faaliyet ve ölüm gibi nefsin sevmediği hallerde ise nefsi unutmamak. Yani hizmetlerden geri durmamak, öne atılmak. Her an ölümü beklemek ve hazırlanmak.2 Böylece nefis kendisinin “fakr” içinde olduğunu unutmaz. Bu idrak onu Allah’ın Rahman ismine ulaştırır. Yani nefis kendi fakirliğini bilmesine rağmen, bu fakirliğe aldırmaz ve daha dehşetli bir fakirlik olan ölümün her an kapıda olduğunu hissederek, hizmetlere atılır ve ibadetlerde ön safta yer alırsa; Rahman ismi o nefsi kucaklar, ihata eder, şefkat eder, nimetlerini bollaştırır, bereketini artırır, hadsiz sevaplar verir; ölümden sonra da o nefsi fakir ve yoksul bırakmaz. O nefse rahmet eder. Üçüncü Hatve (Şefkat Tarîkı): “Sana her ne iyilik gelirse Allah’tandır. Her ne kötülük dokunursa nefsindendir”3 âyetinde ders verildiği gibi, nefis daima iyiliği kendinden bildiğinden, fahr ve ucba girer, övünür, gururlanır ve kendini yeterli görür. Oysa nefiste yalnız kusur, noksanlık, acz ve fakr görülmeli; bütün iyiliklerin, olgunlukların ve kemâlâtın Fâtır-ı Zülcelâl tarafından kendisine ihsan edildiğini anlamalı; fahr yerine şükür; övünmek yerine hamd etmelidir. Bu mertebede nefsin tezkiyesi, yani arınması, nefsi, “Günahlardan arınan kurtuluşa ermiştir”4 âyetinin sırrına mazhar eder. Bu hatvede nefis kendisine şefkat etmeli ve acımalı; kendisini övmekten, methetmekten ve gururdan vazgeçmelidir. Çünkü medih ve gururla nefis kendisini acımasızca ve insafsızca inişe bırakmış olmaktadır. Nefis bu vahamete uğramamak için, kemâlini kemâlsizlikte, kudretini aczde, gınâsını ve zenginliğini fakrde bilmelidir. Dördüncü Hatve (Tefekkür Tarîkı): “O’nun yüzü müstesna her şey helâk olup gidicidir”5 âyetinin ders verdiği gibi; nefis kendisini serbest, müstakil ve bizzat mevcût bilmektedir. Nefsin “kendi başına buyruk olmak” istemesi bundan ileri gelmektedir. Bu da, Mâbud’una karşı düşmanca bir isyan içinde bulunmasına yol açmaktadır. Oysa nefis kendi başına bir hiçten ibarettir. Ancak Cenâb-ı Hakk’a intisap ettiği takdirde varlığını hissedebilmekte; âlem ve kendi varlığı üzerinde hayran bir şâhit ve mütefekkir bir izleyici konumu kazanabilmektedir. Öyleyse nefis, varlığında yokluk; yokluğunda varlık bulunduğunu bilmelidir. Yani nefis şahsî varlığına güvenip, Cenâb-ı Hak’tan gaflet etse, yıldız böceği gibi şahsî ışıkçığı ile, sonsuz bir yokluk ve ayrılık karanlığı içinde boğulur gider. Fakat enâniyeti bırakıp, nefsin bir hiç olduğunu; nefsin ancak Mûcid-i Hakikî’nin bir tecelli âyinesinden ibaret olduğunu gördüğü anda, bütün varlıklar âlemini ve sonsuz bir vücudu kazanır! Zirâ isimlerinin cilvelerine bütün varlıkların mazhar olduğu Cenâb-ı Hakk’ı bulan bir kalp, her şeyi bulmuş olur.6
Dipnotlar: 1- Haşir Sûresi, 59/19, 2- Mektûbât, s. 443, 3- Nisâ Sûresi, 4/79, 4- Şems Sûresi, 91/9, 5- Kasas Sûresi, 28/88, 6- Mektûbât, s. 444 27.06.2009 E-Posta: [email protected] |